2.BÖLÜM: "MAĞDURİYET"

15.4K 764 96
                                    




   Tam zamanında, zaten açık olan kapının sonuna kadar açılmasıyla duymuş olduğum ani gürültü, geçmişimden özür dileyen hıçkırıklarımın kollarına dolanıp, büyük bir umutla beklediğim affı engelledi. Yüz hatlarındaki donukluğa alışmış olduğum genç adam hızlı adımlar eşliğinde bana doğru yöneldiğinde cennet ile cehennem arasında uzun yıllar geçirerek yoğun hislerin odak noktası olmayı başaran bedenimi hareket ettirecek cesaretim yoktu, gücüm kalmamıştı.

Tavana sabitlenen bakışlarım, onun olduğu tarafa doğru çevrilince inkar edemeyeceğim kadar ölçüsüz bir korkuyla titredi. Ellerim halen çarşafı boğmaya devam ediyordu. Bu duruma katlanması güçleşmiş, neredeyse imkansız bir hale gelmişti.

Pişmanlık siyah bir kefene bürünüp elbet bir gün kendini giydirecekti ve maalesef, ruhumun topraklarında açılan o geniş çukurlar, günahsız bedenlerin mezarları değillerdi.

Koyulaşan gözlerimden sızan gelecek, üzerimde gezinirken ruhuma bahşedilen acıyı izlemeye başladığında var olanın kat kat fazlasını hissettiğim doğruydu. Duygularını gizlemeye tenezzül etmeyen gözlerinde benimkiyle katiyen bağdaşmayacak bir korku vardı. Merhameti karanlığa koca bir delik açıyordu. Alnımda göllenen o kirli kan ruhumdan taşmıştı. Başını aramızdaki şiddetli duyguların gücünden destek aldığı kadarıyla geriye yatırdı. Boğazından çıkan o kısa süreli hırıltıya şahit olduğumda, kalın boynunda değeri paha biçilemeyecek bir garneti andıran adem elmasını hareket ettirmişti.

Çarşafı serbest bıraktığımı gördüğünde bakışları daha dikti. Ellerimden birini hafif hafif bir şeyler yemem gerektiğinin mesajını veren midemi sakinleştirmek niyetiyle karnımın üzerine koyarken diğerini de dudağıma kadar yayılmış olan kanı silmek için kullandım. Hareketli halim aramızdaki mesafeyi kapatmasına neden olmuştu.

Hemen yanıma oturdu. Cebinden çıkardığı telefonla uğraşırken komodinin üzerinden aldığı spancı ikiye katladı. Arama yaptığını ispatlar gibi telefonu kulağına götürdü ve birkaç saniye sessiz kalarak karşı tarafı dinledi. "Evet." dedi, peçeteyle dudağımın kenarını silerken. "Tekrar gelmen gerekecek."

Aramayı bitirdi. O gece gelen doktor tekrar yine gelecekti. Tanıdık, güçlü kolları bedenimi kavramış vaziyetteydi. Bakışlarındaki sıcaklıkla eş değer olan nefesini yüzüme dağıttıktan hemen sonra bedenimi yataktan ayırmıştı. "Sakin ol."

Odadan çıktığımızda tüm gücümün tükendiğini hissetmiş gibi bedeninden destek almama yardımcı olmuştu. Hızlı hareket ediyordu. "Boğuluyorum." Kan, ellerimden omzuna bulaşmış fakat bedeninin kusursuzluğunu bozmayı başaramamıştı. Gözlerimi kapatarak bulanıklaşan görüntüyü tamamen kararttım.

Asla başaramayacaktı.

Gelenekçi ve yaşını almış bir yarasa güneşte kalmaz, yaratılış sınırlarını çizen Tanrı, menfaat tanımazdı.

Başım geriye düştüğünde beni daha sıkı kavradı. Gözyaşlarım kırmızıya çalarak yanaklarımdan çeneme doğru süzülüyordu. "Acıdığını biliyorum ama yaran düşündüğün kadar büyük değil." derken ses tonundaki vurgulamayla beni azarlıyordu.Omuzlarında biriken yükün farkındaydı. "Bir sonraki seferde koşarken arkana bakmazsın."

Cevap vermemi, neden arkama baktığımı itiraf etmemi beklemeden odaların birinden içeriye girdi. Derin ve düzenli nefes alıyordu. Birkaç saniye sonrasında yere oturduğunda ortamdaki soğuğu onunla beraber bende hissetmiştim, ayaklarım fayansa dokunuyordu. Beni kucağından indirmemişti. Bedenimi korumacı bir tavırla kendine bastırıyor, kollarının hakimiyet kurduğu yerlerimi daha sıkı kavrıyordu. Saçlarımı geriye doğru itti. Pamuklu spancı yaranın üzerine koymadan önce bedenimde gittikçe daha da derinleşen sızıyı unutmamı sağlayabilirmiş misali şakağımı okşamıştı.

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin