Gecenin ortalarına vardığım vakitlerde, renkleri ayırt etmem hususunda en ufak bir müsamaha göstermeyen zifiri karanlığın kurula tanımayan oyunları, bir iki saate kalmadan -yalan söylediğini bilsem dahi böyle olacağına inanmak en iyisiydi- gökyüzünün huzura kavuşacağını mırıldanan loş ışık dalgası tek bir hisle bozuyor, gecenin dayanılmaz soğuklarına ve yastığımın halen ıslanmakta olan tarafına rağmen uyku kendini öne çıkarmaktan çekinmiyordu. Yağmur damlalarına yenilerek eğilen ağaç dallarının tahtadan yapılmış olan pencerenin camına sürtünmesiyle tüm gece boyunca geçmişimden hesap soran odanın duvarları üzerime üzerime gelmekten vazgeçmemişti. Gözyaşlarım kendini son damlasına kadar tüketmekte diretiyor iken doruk noktasına gözyaşlarımdan önce ulaşan duygularım hayal kırıklığı içerisindeydi.Hayal kırıklarım şah damarımın üzerindeydi.
Kalp atışlarım yavaşlıyor, ayaklarım her zamankinden daha fazla üşüyordu. Bedenimin her noktası aynı anda kasılırken rüzgarın az önce duyduğum kuvvetli sesi tekrar odanın içerisine dağıldı. Aslına bakılırsa, bu halimin gözle görülebilecek kadar geçerli ve basit bir açıklaması vardı: Ben kayboluyordum.
Son birkaç gün içerisinde hiç yapmayacağım dediğim onlarca şeyi bir arada yapmıştım. Sürekli ağlıyor ve bunu hiçbir şekilde durduramıyordum. Bunu durdurmak bile istemiyordum. Birine gerçek bir hissiyatla güvenmeye başlamıştım. Dizginleri elimde tutamıyordum. Hatta o kadar ki Tuna'nın zorlamalarına rağmen içmediğim, bir işkence çeşidi olarak gördüğüm sebze çorbasını içmiştim.
Ondan bana üzerinde isminin işlendiği piyanoyu çalmasını hiç tereddüt etmeden istemiştim.
İsmini dudaklarıma dokundurduktan sona, tüm kusursuzluğuna rağmen gözünü bile kırpmadan karanlığa bağışladığı bu evin içerisinde, onca zaman sonra cılız da olsa bir ışığa maruz kalmışcasına büyüyen göz bebeklerindeki fısıltıyı o an duyabiliyordum: Yüz hatlarındaki sertliğe rağmen güzelliklerin halen nefes alıp vermeyi bırakmadığını söylüyor gibiydi.
"Kitaptaki, o sayfaları açık vaziyette bekleyen parçayı merak ediyorum." diyerek ısrar ediyormuşcasına konuştuğumda cevap vermemişti ama nasıl oluyorsa kendimi kısa süre içerisinde onun odasında buluvermiştim.
Onun sessizliğini takip etmeyi seviyordum.
Gözlerimi daha sıkı kapatarak o anki hislerimi tekrardan hatırlamak istedim. Yağmurun durmuş olduğunu anımsıyordum. Gökyüzünde sabahı bekleten alacakaranlık yeni yeni gelen bir kışı saklamıştı.
Piyanonun önündeki bekleyişlerime karışan hayranlığım dudaklarımı aralamıştı. "Çok güzel." diyerek övdüğüm kadının fotoğrafları göz kapaklarımdaydı. Bera, o kadının kendi öz annesi olduğunu söylemişti.
Bera'nın annesi gerçekten çok güzeldi.
Nota kitabında açıkta duran sayfayı gözden geçirirken her zaman olduğu gibiydi. Çene kemiğini hareket ettiriyordu. İlk kez gören biri, tıpkı benim düşündüğüm gibi onun kötü biri olduğunu düşünebilirdi. Yüz hatları öldürücüydü. Ellerim yastığın alt kısımlarını kavradı. Isınmak amaçlı parmaklarını birkaç tuşun üzerinde gezdirirken çıkardığı sesler bile benimle aynı fikirdeydi.
Annesine olan bağlılığını takdir ettiğimde bu evin, o muazzam şekilde dizayn edilen odanın hatta üzerinde isminin yazılı olduğu piyanonun bile kendisine ait olmadığını söylemişti. Tekrar yazıya bakarken ki heyecanım, şimdi dudaklarımı ıslatıyordu. İsmimi oradan öğrendiğimi söylediğimde verdiği cevap daha garipti.
Şuan büyükbabasının evindeydik ve bu oda annesinin gençlik yıllarına aitti.
Kendimi tekrardan aynı notaların bel boşluğumu kavramasına izin vermişim gibi hissediyordum. Duygusal dengemi düzene sokabilmek adına kavradığım yastığı bırakarak hüznün can bulan halini, gözyaşlarımı sildim. Onunlayken bulunduğum durum ya da konum ne olursa olsun sonunda illaki durgunlaşıyordum ve bu durum günler birbirine dolandıkça daha da karmaşık bir hal alıyordu. Tuhaf bir biçimde kendime koparılmış bir çiçeğinin sonuna üzülür gibi üzülüyor, aynı çiçeğin sevgiye anlam katmak niyetiyle bir romanın en özel sayfaları arasında yıllarca saklanmasıyla hak ettiği sonsuzluğa kavuşması kadar da güzel hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE (MAİN)
Novela JuvenilRuhumun kızıllığında sonsuz bir acıyı doyuran asi pişmanlığın çığlıkları adımlarımı hızlandırıyor. O çığlığa dolanarak azar azar yağmaya başlayan yağmur, bedenimdeki soğuğu kalbimin etrafında topluyor. Kimsenin sesi duyulmuyor. Kumsala, gül yaprakl...