Ölümlülerin, ölümsüzmüşcesine, pereştişi dahi zorlayarak yaşam sürdüğü yeryüzü ne tarafından bakılırsa bakılsın düz bir çizgiydi ve ensede bayıltacak kadar soğuk bir hissiyat bırakabilen yalancı soğuk güneşin en tepeye ulaşamadan kaybolduğu bu amansız sonbahar günlerinin sonlarında, gece senfonilerinin sarhoş kokan zihinlerdeki etkisinden halliceydi. Gündüz gürültüsünden sıyrılmış dahi olsa anlık bir kargaşayı her an sokak aralarına dağıtabilecek olan küçük yollar arasında salına salına yürüyen cansız bedenler, akşamın erken saatlerinde boş bir evin kapısını aralamanın bir önemi yokmuş hatta bana kalırsa ne zaman öleceği tahmin edilen bir hastaymış misali tırmalayan bir rahatlıkla yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmeye devam ediyordu.Topraktan ustalıkla çıkarılan, maddi değeri epeyce bir pahalı olan madenleri, kusursuz şekillere bürünmüş mücevherler olarak taşıyanlar göze gelecek kadar güzel yaşıyor gibi görünse bile sonunda kaçınılmaz olan bir gün herkesin bir köşeden düşecek olmasıydı: Geçmişim ve şimdim, bunu kanıtlamıştı.
Yanından geçtiğimiz dükkanın kepengini kapatmaya çalışan yaşlı adamın bu işte zorlandığı ortadaydı. İçinde bulunduğumuz arabanın tekerlerinin hızla döndüğü fark etmeden ellerini dizlerinin üzerine bırakarak soluklanmıştı. Faniliği temsil eden dertlerin üzerine ağır ağır kapanan gözkapakları son kirpik titremesinin ardından bir daha kati suretle açılamayacaktı. Ellerimin ayası üzerimdeki elbisedeki taşları hissetti. Berzah alemine ayak basacağına inanılan ruhlar, yeryüzüne soluk birer beden bırakırken sonları pay eden kader alnı ak bir biçimde karşımdaki yerini alacaktı.
Belki de sözünü ettiğim ruhun var oluşunun yansıtıldığı gerçeklik işte tam da bu noktada kozmostan sıyrılmış olmalıydı.
İnsan, anne karnından başlayarak her daim sıkı sıkı tuttuğu ipi ateşe verme noktasına gelince artık kendini beğenmemeye keza kendinden nefret etmemeye başlıyordu. Sokağa girdiğimiz andan itibaren dikkatli bir biçimde izlemeye başladığım iri yapılı adam önünde ilerlettiği teneke şişeye son bir hamle yaparak hızla vurunca, birkaç bina ötede duran kedi tüylerini dikercesine belirginleştirerek önünde beklediği demir kapıdan içeriye girdi. Kendi güzelliğini kaybeden zayıflamış benlikler, diğer tüm güzellikleri silmekle zaman geçirirken aslında hakikaten de o sildikleri güzelliklerin farkında değillerdi. Adam, postallarını birbirine sürtüp acele etmeden başını kaldırdığında artık kedinin ona ilgiyle bakan gözlerini görmesi için çok geçti.
Yolda ilerlemeye devam ederken bakış alanıma ışığı açık birkaç pencere ilişti. Az önce gördüğüm manzara kadar çekici bir şey bulamazken iç sesim yeni ve ağır bir kısa filmi kaldıramayacağımı söyleyen kelimelere can vererek bağırdığından ilgim direkt olarak yanımda oturan Bera'ya çevrildi. Sokaktan çıkmadan önce gördüğüm son pencerenin ışığı beni yalancı çıkarmak istercesine silikleşmişti.
Şoför, "Bera Bey, ana yola giriş yapıyoruz, efendim." dediğinde dikiz aynasında birleşen kuralcı iki bakış birbirlerine selam verirken hafifte olsa gevşedi.
Sağ tarafı sahile uzanan bu yola, kararlarımın üzerine karanlık bir gölge gibi çöken yaralı hislerimi serpiştirmeme neden olan yolculuğumuz, -zorlanmadan- sakin kalmaya devam edebileceğimi anlatmak istercesine sessiz bir şekilde sürerken kumsalın üzerine sürtünen deniz suyu aklımdan geçenleri yalanlayacak kadar hararetliydi. Geceye bağlı olan kara lekeli acılarla beraber tam önünde bekleyen ziyaretçilerin, içki şişelerini mabedine doğru sallaması onu oldukça kızdırmış, uğruna her an ıslak kalmayı kabul eden kumsalı sevgisinden mahrum bırakmasına yetmişti.
Birbirini yutan saniyelerin ardından koşan bakışlarımda aniden beliren durgunluk bu detaya çok fazla takılmadan görüş alanımı değiştirdiğinde ışıklandırmaların altında ilerleyen insanlar şuan bariz bir biçimde onları incelemeye başladığımdan habersizdi. Arabanın içini tıka basa dolduran sessizliğe rağmen kendini duyurma gereği hissetmeyen kalp atışlarım, beni yaşamadığıma inandırabilecek konumda -hareketsizce- bekliyor, kaybolması taraftarı olduğum sızılı anılarım toprakta çözünüyordu. Zihnimin silahtarı bana haber verme gereği duymadan birbirine sıkıca kenetlenmiş iki ele odaklanmıştı. Yaşlarının lise çağlarını yaşatan yaşlara denk olacağını her hallerinden belli eden iki genç sevgili yürümeye devam ederken birbirlerine yaslanmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE (MAİN)
Teen FictionRuhumun kızıllığında sonsuz bir acıyı doyuran asi pişmanlığın çığlıkları adımlarımı hızlandırıyor. O çığlığa dolanarak azar azar yağmaya başlayan yağmur, bedenimdeki soğuğu kalbimin etrafında topluyor. Kimsenin sesi duyulmuyor. Kumsala, gül yaprakl...