40. BÖLÜM "ELZEM"

843 24 4
                                    



  Söylenilen sözlerle olan etkisi, belirgin mühürlerle kilitlenerek zamanın içerisine saklanan özel anların umuda aralanması aslında oldukça beklenilen fakat gerçek hayat kavramı içerisinde asla belirgin çizgilerle yer almayan bir varlık karmaşasıydı. İnsan, umudun varlığını kabul ediyor, bunu önemsiyor, yine de kendi hayat çerçevesinin içine umutsuzluk kadar belirgin harflerle adını yazamıyordu. İnsan belki de kabul edilenin aksine hiç de kötü bir durum olmayan faniliğin var oluşunun üzerinde yarattığı güçsüzlükten, ilk doğduğu anda yaralanıyor, kendini hep bir sonun beklediğini bildiğinden iyilik ya da kötülük kavramlarına aldırış etmeden son durakları hep karanlık bir sahnede çekilirken hayal ediyordu.

Yeni anlamıştım, işte şimdi son dediğiniz anlar, yolun yarasına bile varamadığımız noktalardan ibaret kalıyordu. Kalp, ölüm diyerek adlandırdığımız göç sırasında, artık atmayı tamamen bırakıyordu ve kalbimizin hızlı hızlı attığı zamanlar, onlar tam anlamıyla yaşamak kelimesinin karşılığını buluyordu. Bir fırtınanın paçasına yapışan hortumun içine düşen, sonrasında nereye savrulacağını bilmeyen hayatlar, çoğu kez onlara yeniden deneme şansı veriliyordu. Nefes alabildiğime göre bu şans, şimdi, benim de göğsümün üzerindeydi. Bir beyaz güvercin, cennetin pencerelerini andıran kanatlarını çırparak kalbime konmuş, bir beyaz çiçeğin, Gardenya'nın tohumlarını tenime bırakıvermişti.

Dudaklarımda hissettiğim sıcaklık derisini değiştirmiş, acıtan bir susuzluğa dönüşmüştü.

Hislerinin bir noktadan sonra kesildiğini fakat o noktaya kadar da binlerce küçük iğne misali can çekiştire çekiştire varlığını yansıttığı ruhumun limanları öylesine sessizdi ki bu bana kendimi fark edebilme, uyandığımda zaman ve mekan kavramlarını anlayabilme gücü vermişti. Gözlerimi açmakla açmamak arasında gidip gelirken nasıl kurtulduğum, neler olduğu soruları da zihnimden uzaktaydı. Zihnim ilk kez böylesine kocaman bir boşluktu. Savaş sonrası sessizlik ne iyi ne kötüydü. Hiçlik. Kirpiklerime asılan, ayak parmaklarıma kadar kuvvetle varlığını duyan ıssızlık, aslında hiçlikti.

Hafızam yerindeydi, olanlar saniye saniye aklımdaydı ama kalbimde çık yoktu. Kafamın patlamasına yola açabilecek bir ağrı olması lazımdı, yoktu. Vücudumda olmasını beklediğim acı bile görünürde yok gibiydi. Yaşamak acıları bastırmış mıydı, yoksa kurtulmuş olmanın devamı olan iğneler, serumlar acılarımı sıfıra mı çekmişti, bilmiyordum ama zihnimdeki kabuslardan kurtulmama sebep olan şeyin adı hala ortalarda yoktu.

Sürekli olarak çalmasını istediğim kar küresi, bu sefer sürekli çalıyor, dönüyor, karşımda duran gölgeyi benim yaşamım olarak gösteriyordu. Yaşamım kanlı canlı gözkapaklarımın arasındaydı. Ellerindeki valizler günahlarım değil, kırgınlıklarımdı. Varlığım, o gölgeyi benimseyip uzaklaşmayı, uzaklara gitmeyi kabul etmişken görünen o ki son anda vazgeçmiş, kaçarak uzaklaşmayı başarmıştı. Şimdi kar küresi yine çalıyordu ama cam fanusun içerisinde benden başka hiçbir şey yoktu.

Gözyaşlarım bu sefer gerçekten mi içime içime akıyordu?

Ölüm gerçekten beni kabul etmemiş miydi?

Zamanı geldiğini düşünürken yanıldığımı sanmam doğru muydu?

Elzem, hep kalbimin orta yerinde duran o büyük güç, şimdi nasıl oluyordu da üzerinde yattığım yatağın rahatlığına ve içten içe kurtarıcımı bilirken bir yandan da emin olmama sebep olan yeşil nane kokusuna odaklanışıma yenilebiliyordu, onu da bilmiyordum ancak tepki veremiyordum. Gözlerimi açtığımda karşımda onu görmeye hazır değildim. Bunu öylesine çok istiyor, ölesiye kaçmak tarafında da duruyordum. Hareketsiz kalmaya devam ettim. Sanki bulutların üzerinde bir yerlerden, kendi hayatımın şimdisini izliyordum. Kalbimin kısık sesini duyuyordum. Çok uzaktaydım. Kendime uzanmayı denedim, başaramadım. Bir an, bu başarısızlıkla daha dayanamayıp hızla gözlerimi aralamayı denedim, onu da başaramadım. Bedenimin hızla düşüşünü, düşüşümün hiç son bulmayışındaki ıstırabı hissettim. Bu sırada, bir zemine çakılmayı, daha da hafiflemeyi beklerken yok oluşunu sorguladığım acıların üzerime çöküşüne şahit oldum. Belki de ilk kez böyle bir acıyı bedenimde ağırlıyordum.

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin