31. BÖLÜM "BERA"

1.7K 72 25
                                    




Kapının aralanmasıyla beraber istemsiz bir biçimde sıyrıldığım uyku hali, yavaştan yavaştan burnumun ucunu, oradan da depremzededen hallice olan ruhumun son umutlarını yağmalamayan nane kokusu ve yatağın boş tarafında hissettiğim ağırlıkla tamamen yok olmuştu. Kolumdaki o alıştığım, yumuşak sancı kendine bir yuva bulamamışçasına bedenimin her zerresinde, Bera sol tarafımdaydı.

Yanıma uzandığı sırada gözlerim hala kapalıydı.

Konuşmadı.

Uyumuyor olduğumu bildiğini düşünmeme rağmen konuşmadım.

Her daim güzelliğini övdüğüm, bel boşluğumdaki yerini kanıksadığım ellerini, ona muhtaç olabileceğim kadar soğuk kalan tenimde hissetmemin yarattığı heyecan ve hız limitimi aşan kalp atışlarımla baş etmeye çalışırken beni ağır ağır kendine doğru çekişine sessiz kaldım. Bedenimin taş kesilmesinin yanı sıra nefesimi tutuşumu da engelleyemedim çünkü birbirimize yaslanmamızı sağladıktan sonra yaptığı şeyin beklediğim bir şey olduğunu söyleyemezdim. Beni her zaman yaptığının aksine kucağına almayıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirmesini, başını göğsümün üzerine bırakarak rolleri değişmişiz gibi hissettirmesini hakikaten beklemiyordum.

Eğilip karnımın üzerini öptüğünde nefes alışverişi gözkapaklarımı zorluyordu ve ben, dudaklarımı azıcık aralasam, "Dur!" diye bağırmamı engelleyemeyecek kadar zordaydım. İradem ince bir ipin ucuna bağlanmışçasına tatlı bir tehlike hissederken o her zaman olandan daha yavaştı, düşüşe oldukça yakındım.

Parmakları, artık ezbere bildiği sırt hatlarımda küçük bir kız çocuğu değil de, aynı derecede şefkat gösterebileceği bir kadının, aşık olduğu kadının ruhunu okşarcasına gezindi.

"Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla." deyişi sanki -ihtimal yok ama- birileri onu bu cümleyi söylemesi için zorluyor gibi çıkmıştı. Gergindi. "Uçak örneğin." dedi, bıraktığı boşlukta bunu düşünmüşçesine. "Uçurtma mesela."

İkinci bir öpücük kondurdu ama bu, ilkinden daha iştahlıydı.

Sezgilere inanacak gücü kalmadığını düşünmeme karşın anlık titremelerle bu inancımı çürütmeye devam eden ruhumdaki ışıklandırmaların altında kuvvetli bir yağmur başladı ve oradan kalbime düşen her damlar, bir diğerinden bir hayli farklıydı. Biri, adını hiç bilmesem de yıkabileceği asırlık tabuları, konuşturduğu dilsiz yürekleri inkar edemeyeceğim bir tılsımın soyundan, biri kendi kanımdan da yakındı.

Ah.

Ah, kendi canını umutsuz bir gökyüzüne feda eden yağmur.

Biri, şu kahpe yaşamda, uğruna -sorgusuz sualsiz- diz çökülecek o tek adamı bulmuş olmamın mucizevi gururuydu.

"Altına konabilir, bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için sallanan bir masanın."

"Veya şiir yazılabilir."

"Süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine."

Cümleleri anlamlandırmaya çalıştığım sırada ilk konuşmasının aksine rahatladığı belliydi ki zaten ortada bir gerginlik varsa o kesinlikle benim tenimdeydi; Bera, bana, sözlerini anımsadığım bir şiirin, kusursuz bir şiirin satırlarını mırıldanıyordu. "Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir." dedi, sonunda ağır bir vurgu kullanarak.

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin