20.BÖLÜM: "YEİS"

3.5K 271 41
                                    

Döngüsel geçişlere bağlı olarak uzayıp kısalan, gün içerisinde göz yorması kaçınılmaz olan renklerin karmaşasını kendi soyundan gelen siyahın gölgesinde tutarken yapılan her hamleyi, arsızlığı talep edermişçesine büzüşen dudakların arasından sızan her nefesi, cehennemin ilk ateşinde yanacak kadar güzel bir tenin en az kendisi kadar iştah kabartan bir başka tene sürtünüşünü sır gibi saklayabilecek olan gecenin sinema salonlarındaki film çeşitliliğini andıran, tüm insanlıkla beraber aynı anın içerisinde olmamıza rağmen her birimize farklı kapıları aralatarak farklı hisleri tattıran birçok salonu vardı.

Günahkar ruhların ekosu yüksek bir parça eşliğinde sallanmasına eşlik etmemesinin nedeni iğreti olmaktan çok, ilgi alanını kapsayan çekiciliğin bu olmadığını savunarak yıllar boyu canlılığını sürdürmesi olan ruhum, sözünü ettiğimi geçmişten bugüne tahtı bir kez olsun sarsılmayan siyaha benziyordu ve bu oldukça olağandı; üzerimdeki boğazlı kazağın ağırlığından bunalan bir bedenin, benim bedenimin zayıflığından yakınan ruhum da gecenin soyundandı.

Gecenin tadı damağımdaydı.

Klimanın ayarını değiştirmek için elime aldığım küçük kumandanın üzerinde gezdirdiğim parmağım varla yok arası bir baskı uygulayarak ısı seviyesini azalttı. Bir kolum klimaya yönelmiş vaziyette havada dururken bir kolumda karın hizamdan belime dolanmıştı. Bu durum önce zihnimde can bulduğundan beni rahatsız etmeyecek kadar sıradandı fakat sonra uyku mahmurluğunun darmadağın ettiği bakışlarım giysi dolabını tamamen kaplayan boy aynasına ilişince kalbim tek bir kereliğine şah damarımın kıyısında attı. Kazak uzun olduğundan çıplak bırakmak konusunda rahatsızlık duymadığım bacaklarımdaki morartılar kaybolmaya başlamıştı.

Kendi çıkarlarını baz alarak savaş ve huzur kavramlarının yollarını kesiştiren benliğim, bedenim ve ruhum gibi iki zıt kutbu bir arada tutarak kendini geleceğe hazırlamayı amaçlıyordu, her şey ortadaydı. Bir his kapanına dönüşen bakışlarım bu sefer erken toparlansa da aynadaki yansımamda dikkatini dağıtacak bir kilit nokta aramaktan kendini alamadı. Gözbebeklerim yorgunluk titremelerine hem çok yakın hem çok uzaktı.

Bir iki saat kadar önce özel bir uçakla İstanbul'a dönüş yapmamız, Bera tam yanımdayken Baha Bey'in istediği ifadeyi sanki ilk defa önüme getiriliyormuşçasına imzalamış olmam ve kendimi unutmuş misali etrafımdakileri korumaya çalıştığım silahlı saldırı yorgunluğumu savunurken Bera'nın o dik duruşlu başkomisere ifade verdikten sonra yanıma gelip beni kollarının arasına alması, günlerdir Baha Bey'in imzalatmaya çalıştığı ifadenin aslında oldukça önemli olduğunu nedenleri ve sonuçlarıyla beraber anlatması arafın tam ortasından cennete doğru atılan adımdı.

Bu his çok farklıydı.

İçinde, şuan yatak odasında bulunduğum yeni bir ev, sevgiye, ilgiye muhtaç bir kedi misali her fırsata kollarının arasına girdiğim bir adam ve birkaç dakikadır öylece izlediğim bir ben vardı; çok farklıydı.

Biganeydi.

Elimde tuttuğum kumandayı aldığım yere, duvar rafına koyarken duyduğum bildirim sesi tüm odanın içerisinde yankılandı. Belki yanlıştı, belki Bera sesi duymuştu ama bildirim ne olduğuna bakmam sonuçlarına rağmen kaçınılmazdı. Tanrı, kadını kusursuzluğu delen bir nefsin sahibi olarak yaratmıştı.

Şeytanın boynundaki zincir halkasının ucu kadının avucundaydı.

Yatağın diğer tarafına geçmem saniyelerimi almıştı. Telefonun kilit tuşuna basar basmaz karşıma çıkan mesajın sahibi Çağan'dı. "Gelmişsin." yazmıştı. Tüm dikkatim istemeye istemeye saate kaydı. Telefonun üzerinden kaldırdığım bakışlarım odanın içerisinde duvara asılı bir biçimde duran bir saat aradı, yoktu.

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin