Bölüm Müziği : "The Fray - Never Say Never"
Aradan ne kadar geçti bir fikrim yok.
Ancak çok kötü günler yaşadım. Beklenmedik şeyler oldu: Anneannemi kaybettik ne yazık ki! O kadar beklenmedik bir ölümdü ki... Hala daha acısı taze. Aradan 12 gün geçmiş sadece ama bana her şey rüya gibi geliyor.
Bu süreçte haliyle yazamadım. Ve inanır mısınız, yazmayı unutmuşum! Yani yazma yetimi kaybettiğimi sandım bir ara... Eğer bölümde saçma ve anlamsız kelimeler varsa, sebep budur!
Neyse, içinizi karartmaya gelmedim. İyi okumalar. Lütfen yorum bırakmayı da unutmayın. ♥
***
Yağmur şiddetini gittikçe arttırırken, beraberinde iliklerime kadar bir soğuk, bütün vücudumu sarmıştı. Neyse ki gür yaprakları olan bir ağacın altında sığınabileceğim kadar kuru bir kısım bulabilmiştim. En son isteyeceğim şey, sırılsıklam olmaktı.
Buradan gitmem gerekiyordu. Uzaklaşmalıydım. Aklımın ucundan bile geçmezken, burada Mete'yi görmek; sanki çekimin tamamlanması gibiydi. Beni buraya çeken o gücün varlığı, onu gördüğüm an ruhumu serbest bırakmıştı. Garip bir durumdu kesinlikle, daha önce böyle bir şey hissettiğimi hatırlamıyordum.
Telefonumun fazlasıyla ışık saçan ekranı karşısında gözlerimi kırpıştırdım. Bildirim çubuğunda 17 cevaplanmayan çağrı vardı. Hemen üzerine tıkladım. Arayan Melih'ti. Acaba ne yapıyorlardı? En son, içeriye girebilmek için korumaya dil döktüklerini görmüştüm. Belli ki o koca cüsseli adam girmelerine izin vermemişti. Ama nedense beni sorgusuz sualsiz içeriye almıştı da...
Arama kısmına dokundum. İkinci çalışında telefonu açtı.
"Neredesiniz?" diye sordum hemen.
Arkalarından gelen seslerin yağmur şakırtısı olduğunu anlamak zor değildi. Benim gibi dışarıdaydılar. Melih derince iç çekti. "Duru, bizi içeriye almadı kodumunun koruması! Arabadayız. Neden telefonuna bakmıyorsun? Kaç kere aradım!"
Derince iç çekerek, gözlerimi devirdim. Bu konuşmayı yapmak istediğimden emin bile değildim. İçeride Mete'nin varlığını bilirken, gitmek isteyip istemediğim konusunda kesin bir karara varmak güçtü.
"Burası bar, biliyorsun değil mi? Gürültüden duymamışım."
"Doğru! Pekala, o zaman neden sesini net bir şekilde alabiliyorum? Müzik falan yok! Neredesin sen şu an?"
Sinirle dudağımı kemirdim. "Evet, müzik falan yok! Çünkü arka bahçedeyim. Biraz hava almak ve seni aramak için çıktım," dedim kuru bir sesle.
"Tamam, gel hadi gidelim."
"Tamam, birazdan çıkacağım."
Bu sırada şimşek çaktı ve ortalık bir anlığına gündüz vakti gibi aydınlandı. Birkaç saniyelik gecikmenin ardındansa gök gürültüsü duyuldu. Ancak araya karışan başka bir ses daha duydum. Tam karşıdan geliyordu. Kırılma sesiydi. Islak, beyaz parmakları arasından sıyrılan kocaman bardak yere düşerek dağıldı; Mete tam karşımdaydı. Sadece yarım dakikadır orada olmasına rağmen, yağmurun şiddetiyle şimdiden sırılsıklam olmuştu. Bakışlarını benden alarak önüne eğdi. Avuç içinden süzülen kırmızılığı görünce istemsizce çığlık attım.
Hala açık olan telefonun ahizesinden, Melih'in "Duru! Ne oluyor?" diye bağırdığını işittim. Telefonu soğuktan titreyen parmaklarımla güçlükle kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #1: KORUMA
VampireHiç beklenmedik bir anda, soğuk bir adam dahil oldu, sıradan olmaktan sıyrılamayan hayatlarımıza... Sadece onun varlığıyla, bütün hayatımın ipleri koptu ve başıboş kalan kaderim, Kızıl Gözlü Adam'ın varlığıyla şekillendi; ellerinde yoğruldu, gözleri...