BÖLÜM 39 - 'ÖFKENİN ACISI'

15.3K 918 103
                                    

Tekrar merhabalar... (bu bölüm bildirimi size gitmiyor anlaşılan tekrar yayınlıyorum)

Evet sonunda dönebilmiş olmanın rahatlığıyla karşınızdayım! Çok bekletmeden bölüme geçin diye kısa tutacağım. Bugüne kadar verdiğiniz destek için sonsuz teşekkürler, lütfen desteklerinizi çekmeyin. Çünkü kaldığımız yerden devam ediyoruz!!!

Yorum bırakmayı unutmayın, iyi okumalar:)

***

Göz kapaklarıma asılı olan ağırlık yavaşça yerini bir tüy hafifliğine bırakırken, ilk gördüğüm şey gözlerime temas eden yoğun ışık oldu. Birkaç kez gözlerimi kırpınca ancak ışığa adapte olmuştum. Artık daha net görüyordum; yoğun ışıkla aydınlatılmış, bomboş bir odadaydım. Tanıdık olmayan ve olması mümkün olmayacak kadar yabancıydı. Hatta bilim kurgu filmlerinden alışık olduğum kapsüllere benziyordu.

Başımı hafifçe oynattığımda boynumdaki kemiklerin sesini işittim. Kısa bir acı nidası dudaklarımın arasından kaçtı. Elimle kasılan boynumu sıvazlamak istediğimde acı bir gerçeklikle yüzleştim: Ellerimi hareket ettiremiyordum, bağlıydılar! Aynı şekilde ayaklarım da bağlıydı.

Korkuyla çığlık attım ama sesimin bana geri dönmesi dışında hiçbir tepki olmadı. Çaresiz gözlerle odanın içinde işe yarayacak bir şeyler aradım ama hiçbir şey yoktu: Kapı ve sağ yanımdaki duvarı boydan boya kaplayan aynalı duvar dışında...

Aynadaki yansımama baktım. Saçlarım birbirine girmiş, rimelim gözlerimin altında koyu bir siyahlık bırakmıştı. Berbat haldeydim! Ellerim, bileklerimden bağlanıp sandalyenin arkasında sabitlenmişti. Her açıdan içinde bulunduğum vasat durum bana kaçırıldığımı bağırıyordu, hem de hiç susmayan gürültülü bir çınlamayla.

Kendimle olan uzun bakışmanın sonunda, nihayet nefesim dışında bir ses işittim. Aynaya yansıdığına göre hemen arkamdaki kapıyı biri açmaya çalışıyordu. Kalbim kulaklarıma basınç yapacak kadar bir gürültüyle atmaya başladı. Gözlerim aynadan yansıyan kapıdaydı.

Kapı açıldığında yeşil gözlerini bana dikmiş bir halde gülümseyen Cihan'ı görünce ona döndüm.Önce ona lanet okumak istedim ama hiçbir şey yapmadım. O bana, ben ona uzunca bir sürece boyunca bakakaldık. Gözlerinde halime acıyan bir ifade sezmiştim.

"Yalvarmaya veya öfkeni kusmaya başlamak için neyi bekliyorsun?" diye sorunca aramızdaki sessizlik bozuldu.

"O dediklerini yapıp seni eğlendirmek isterdim ama yapmayacağım," dedim kendimden emin bir duruşla. Buna karşılık tek kaşını kaldırdı ve şaşkınca sırıttı.

"Bu kadar olgun bir tepki için fazla genç değil misin?" dedi. "17 yaşındasın, Duru" dedi. Sanki hiç bilmediğim bir gerçeği hatırlatır gibi bir tonlama yapmıştı.

Gözlerimi devirip, "Çıkar beni buradan pislik herif!" diye bağırdım. Ama bunu tamamen o istedi diye yapmıştım. Sanırım beklediği kadar bir korku yoktu içimde ya da öfke... Tek sıkıntım Mete'ye ne olduğunu bilmemekti! Bileklerimdeki ipler bile alışılabilir görünüyordu.

Sahte isyanıma karşılık bıyık altından pis bir tebessümle sırıttı. "Sahte olduğu o kadar belliydi ki," deyince sinirle soludum. Daha ne kadar uzatacaktı? Elini yüzünün önünde sallayıp, "Her neyse, burada bir oyun sergilemiyoruz. Berbat oyunculuğuna sonra değinirim. Ama önce konuşmamız gereken bir durum var," dedi.

"Mete nerede?" diye sordum dediklerini dinlemeyerek.

Başını yavaş yavaş sallarken bakışları alaycıydı. Derin bir nefes alıp kapıyı arkasından kapattı ve tam karşıma geçti. "Sence onun için endişelenmeli misin?" diye sordu gözlerini kısarak.

ÖNSEZİ #1: KORUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin