BÖLÜM 40 - 'ÖLÜ GİBİ'

13.2K 895 94
                                    


Hellü!

Yine gecikmeli olsa da biz geldik! Fazla uzatmadan bölüme alalım sizleri.

Bir ufak oy ve yorum Bırakırsanız musmutlu oluciiizz. İyi okumalar!! 😍

***

Cihan'ın parmaklarım arasında mordan daha çok siyaha dönmeye yüz tutan suratını görünce dudaklarımda sinsi bir gülümseme oluştu.

"Duru, lütfen!"

Kısılmış sesindeki yalvarır tonu yakalamıştım ama kendimi durdurma konusunda fazlasıyla başarısızdım. Beynim kendi kendine komut veriyor ve o komutu yerine getirme konusunda aceleci ve sert davranıyordu. Onu öldürme dürtüsü artık bir gereklilik halini almıştı, olması gereken buydu.

Cihan acı dolu iniltiler eşliğinde dizlerinin üzerine çökerken onunla birlikte ben de eğildim.

"Yapma. Beni öldürürsen, sen de öleceksin" dedi.

Gözlerindeki hayat dolu yeşillik, sanki kuru ve yanmış bir ormana dönmüştü. Gittikçe koyulan yeşil gözlerinin etrafında kan damarları belirgin bir hal aldı.

Ancak tam ölümün kıyısına kadar sürüklemeyi başardığım bu hayat, ölümden hızla kurtuldu.

"Onu rahat bırak!" diyerek ve kükreyerek üzerime gelen hızlı bir rüzgar, beni savurduğu gibi yere attı.

Önce ne olduğunu idrak edemedim. Başımı duvara çarptığım zaman gözlerimdeki kızıl perdenin kaybolduğunu ve etrafı olması gerektiği gibi gördüğümü fark ettim. Elimi başımın acıyan kısmına götürdüm. Hafiften bir yumru oluşmuştu bile. Neler oluyor? İçime işleyen öfkenin beni sürüklediği sonucu anlamak çok güçtü. Bütün bu olanlar neydi? Ben ne yapmıştım?

Derin bir nefes alıp yerden doğrulduğumda, Cihan'ın baygın - veya ölü- bedeninin uzun, kızıl ve kıvırcık saçlı bir kadının kollarında olduğunu gördüm. Kadın bana öyle bir bakış attı ki, bu tüm küfürlerden daha ağır bir küfür gibiydi.

"Bunun bedelini ödemeyeceğini sanma," dedi tehditkar bir üslupla. "O küçük, cılız bedenini ayaklarımın altında ezeceğim."

"İyi olur," dedim sessizce.

Kadın cevabımı küstahça bulmuş olacak ki tıslayıp daha da kötü bakmaya başladı. Gözlerimi kırpıp onun bakışlarından kaçındım. Birkaç saniye boyunca öylece dikildikten sonra saniyeler içerisinde ortadan kayboldu.

Ne için burada olduğumu sol yanımda adeta bir ölü gibi sere serpe uzanan bedene bakınca hatırladım.

Titrek dudaklarım arasından "Mete" diye bir fısıltı çıktı. Hemen başucuna koştum. Başını yerden kaldırıp kollarımın arasına aldım. Dudakları koyu mor hatta siyahın bir tık alt tonuna, koyu kahverengiye dönmüş, göz altları da ona eşlik etmişti.

Öyle cansız ve soğuk görünüyordu ki, yanaklarına koyduğum avucum birkaç saniye gibi kısa bir sürede buz gibi oldu. Dudakları çatlamış, susuz kalmış bir çöl toprağını andırıyordu. Kesinlikle bir ölü gibiydi.

"Mete..."

Parmaklarımı alnına dökülen saçlarının üzerinden geçirip geriye doğru taradım. Saçları bile canlılığını kaybetmiş görünüyordu.

"Mete..."

Herhangi bir canlılık belirtisi bekledim ama yoktu. "Ölmüş olamazsın," dedim. Duymasını umdum ama tepki yoktu.

Kötü bir koku burnumun direğini sızlatırken, bakışlarım hala göğsüne saplı olan bıçağa kaydı. Siyaha yakın bir renkte akan kanı oldukça kötü kokuyordu.

ÖNSEZİ #1: KORUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin