Bölüm müziği: "London Grammar - Rooting For You"***
Otoparktan çıkarken telefonumu kulağımdan çektim. Avucumun içinde parçalarcasına bir güçle sıkıyordum. Yola odaklandım, Mete'nin bakışlarına maruz kalmak istememiştim. "O aradı," diye mırıldandım ruhsuz bir şekilde.
Gaza biraz yüklendiğini fark ettim; bunu öndeki aracı sollamak için mi yapmıştı yoksa beni duymamak için mi bilmiyorum ama epey hızlandık. On dakika boyunca bir şey söylemedi. Bana kızgındı hala ve konuşmak istemiyordu. Ara ara yandan baktığımda, dudaklarını kemirdiğini gördüm. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı.
Büyük bir marketin önünden geçerken, "İstediğin herhangi bir şey var mı?" diye sordu tek düze bir sesle. Araba o kadar hızlıydı ki, daha cevabımı veremeden marketten uzaklaşmıştık. "Hayır," dedim yine de.
Bu kısa andan sonra yine sessizliğe gömüldü. Onunla daha yeni sularımız durulmuşken, küsmek veya konuşmamak işime gelmiyordu. "Özür dilerim," dedim sessizce. Herhangi bir tepki vermedi, aynı hızda ilerliyorduk.
"Neden özür diliyorsun?" diye sordu.
"Neden özür dilediğimi bilmiyorum ama hatalı benim sanırım," dedim.
Gaz pedalındaki ayağını kaldırmış olacak ki, hızımız yavaş yavaş düşmeye başladı. Gözleri yola odaklıydı. "Bir insan nedensiz yere özür dilemez," dedi. Başını benden tarafa çevirince, ben de ona döndüm. Nihayetinde gözlerini benimkilere dikti. Gri gözlerindeki gizemli pusun ardında neler saklıydı, anlamak zordu.
"Hatan mı var yoksa?" diye sordu merakla.
Omuz silktim. "Hatam olsaydı bunu açıkça söylerdin," dedim. "Yani genelde yüzüme vurursun her şeyi..." Belli belirsiz, oldukça görünmez bir gülümseme gördüm dudaklarında. Ama hala aynı sertlikle bakıyordu; sanki bana karşı öfke dolu gibi...
"Demek ki henüz farkında değilsin," deyip gözlerini tekrar yola çevirdi. Direksiyonu sıkı sıkı kavraması dahi öfkeli olduğuna işaretti ama ben hala nedenini anlayamıyordum.
"Seni kızdıran şey ne?" diye sordum.
Araba yolda kayarak durunca, başım öne doğru savruldu. Arkamızdan küfür niyetiyle çalınan uzun kornayla daha da irkildim. Mete adamın hamlesine karşılık sol elinin orta parmağını kaldırdı, görüldüğünden emin değildim. İrice açılan gözlerim onunkilere takıldı, dikkatle baktığı noktaya çevirdim bakışlarımı; farların aydınlattığı yolda sarı-beyaz-kahverengi tüyleri olan bir kedinin koşarak uzaklaştığını gördüm.
Kalbim içimde gürültüyle atarken, yutkunarak geriye yaslandım. Savrulan saçlarımı ellerimle düzelttim. "Şu ani hareketlere bir son ver," dedim nefes nefese.
"Kediyi öldürmeli miydim yani?"
Başımı iki yana sallayıp, gözlerimi devirdim. "Sinirini hayvandan çıkaramazsın değil mi? Mesela konuşmayı deneyebilirsin." Kontağı çevirmek üzereydi ama sonra tıslayıp vazgeçti.
"Parkta oldukça açık bir şekilde ifade ettiğimi düşünüyorum."
"Açık falan değildin! Her hareketinin arka planını görmemi bekliyorsun ama ben medyum falan değilim. Bazı şeyleri direkt ve yüzeysel bir şekilde söylemelisin. Gerçekten seni çözmek kadar zor bir denklemle daha önce hiç karşılaşmadım," dedim tek nefeste.
Gözlerini yumup benim gibi sırtını iyice koltuğa yasladı. "Her şeyin kolayına kaçmak işine geliyor, biliyorum ama ben basit biri değilim. Mete gel de ve geleyim. Ya da Mete git de ve gideyim. Bunları yapmamı bekliyorsun ama yapabilecek biri değilim," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #1: KORUMA
VampireHiç beklenmedik bir anda, soğuk bir adam dahil oldu, sıradan olmaktan sıyrılamayan hayatlarımıza... Sadece onun varlığıyla, bütün hayatımın ipleri koptu ve başıboş kalan kaderim, Kızıl Gözlü Adam'ın varlığıyla şekillendi; ellerinde yoğruldu, gözleri...