BÖLÜM 26 - 'AİLE'

22.8K 1.2K 184
                                    

Bölüm Müziği: "Ed Sheeran - Small Bump"

♥ Yorum yapmayı unutmayın canlar, iyi okumalar ♥

Sade ve mini olamayacak kadar uzun, dizlerimi örtmeyecek kadar kısa elbisenin askılarından tutup, omuzlarıma hizaladım. Aynada gördüğüm kız, bu elbisenin içinde harika görünebilirdi. Sarı saçlar, yeşil gözler ve mavi bir elbise... Kusursuz bir kombindi. Uzunca bir süre kendime baktım. Yaklaşık üç gündür sürekli bu elbisenin içinde nasıl görüneceğimi düşünüyordum; Giyeceğim günün gelmesini bekliyordum. Ondan herhangi bir haber almak belki... Ama yine kayıplara karışmıştı.

Derin bir soluk alıp elbiseyi en az yirminci kez kutusuna koymaya hazırlanırken, aniden açılan kapım yüzünden irkildim. "Biraz yavaş," dedim gözlerimi devirerek. Mete muzipçe sırıttı ve tek kaşını kaldırıp beni süzdü.

"Ve yine aynı elbise," dedi bıkmış bir ses tonuyla. Dünden beri bu manzarayı görüp duruyordu.

"Ve yine kapıyı çalmadan açtın." Kaşlarımı çatıp elbiseyi özenle katlayarak kutusuna koydum. Mete içeriye girip, yanı başımda dikildi. "Ne bu elmastan falan mı yapılmış?" diye sordu alaycı bir ifadeyle. Soru dolu bakışlarla ona döndüğümde omuz silkti.

"Ona sanki her an kırılacak, nazik bir cam parçası gibi davrandığının farkında mısın?" dedi. Elbiseyi kutunun içinden çekip aldı. Yetişip alamamam için kolunu kaldırdı. "Ver şunu!" dedim öfkeyle. Gülerek kendini geriye çekti hemen. "Vermem için önce bana anlatman gerekenleri anlat," dedi. Öfkeyle burnumdan soludum ve elinden alabilmek için tekrar hamle yaptım ama boşaydı. Ona yetişemiyordum.

"Ver şunu, Mete!"

"Vermeyeceğim demiyorum, elimden çekip alabilirsin."

"Bunu yapabilsem sana sormazdım."

Odanın içinde adeta dans eder gibi bir halimiz vardı. Ben ona doğru koşuyordum, o savuşturup kaçıyordu. Nefes nefese kalana kadar elbiseyi elinden kurtarmaya çalıştım ama beceremedim. En sonunda kendimi yatağıma bıraktım, ellerimi saçlarıma atıp öfkeyle karıştırdım.

Önümde eğildi. Gülerek yüzüme dökülen saçlardan bir tutamını çekti. "Ne oldu pes mi ettin, Ufaklık?" diye sordu. Ciğerlerime daha ne kadar nefes doldurabilirdim bilmiyorum ama derin bir nefes aldım.

Olanca gücümle, "Git şuradan!" diye bağırdım yüzüne doğru.

Gözlerini kırpıştırdı. Yüzünü boşta kalan eliyle sıvazladı. "Bugünlük duş ihtiyacımı karşıladığın için teşekkür ederim ama hala bana neler olduğunu anlatmadın," dedi. Gri gözlerinin içinde kıpırdanan merak duygusu, fazla hırçındı.

Merak ettiği şeyi biliyordum ama anlatmak istemiyordum. O akşam bahçede yaşadığım an özeldi. Bunu henüz hiç kimseye anlatmamışken, ilk anlatacağım kişinin o olmasını beklemesi saçmalıktı. Dün kızlar evlerine döndüğünden beri gündemimiz bu olmuştu: O akşam ne oldu?

"Ne kadar çabalarsan çabala! Hiçbir şey anlatmıyorum," dedim öfkeyle. Elbiseyi elinden almak için hamle dahi yapmadan yataktan kalkıp odamın kapısını sonuna kadar açtım. "Dışarı çık!"

Şaşkınca bana bakıyordu. "Ne yani bunu istemiyor musun?" diye sorarken elbiseyi adeta bir bayrak gibi dalgalandırdı. "Hayır, istemiyorum!" dedim ama içim içimi kemiriyordu. Başına herhangi bir şey gelirse vicdan azabından ölürdüm. Her ne kadar dışarıdan bir gözle fazla ihtişamlı veya çok çok güzel bir elbise gibi görünmese de, benim için özel birinin hediyesiydi.

Mete alt dudağını dişleriyle ezerken, meydan okuyan bir şekilde güldü. "O halde bunu toz bezi olarak kullanabilirim," dediğinde istemsizce gözlerimi iri iri açtım.

ÖNSEZİ #1: KORUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin