Bölüm müziği : "This Wild Life - Falling Down"
Yorum bırakmayı unutmayın canlarım :*
İyi okumalar.
Tamamına yakını tabletten yazdım. Yazım hatası yoktur umarım ki *-*****
Kara bulutların arkasından azıcık da olsa sıyrılan batmakta olan güneş, son ışıklarını yansıtıyordu yeryüzüne. Soğuk havanın etkisiyle burnumun ucu hafiften sızlıyordu. Kızardığına da emindim hatta. Son iki gündür fazlasıyla bozan havanın etkisiyle ruhum gereksiz bir baskı içerisindeymiş gibi içime sıkışıyordu. Sanki içeride hareket edecek tek bire nokta dahi kalmamıştı.
Anahtarımı çantamdan çıkardığımda buz gibiydi. Kapıyı çalmak yerine açmak daha kısa sürüyordu. Bunu dün kapı önünde titrer vaziyette beklerken fark etmiştim. Anahtarı daha tam çeviremeden kapı açıldı. Babamı karşımda görünce biraz şaşırdım. O da sanki beni beklemiyormuş gibi görünüyordu.
"Duru?" dedi tok bir sesle.
Burnumu çekerek, "Efendim baba?" dedim.
Kapıya elini yaslayıp, başını dışarıya uzatıp etrafı dikkatle kontrol etmeye başladı. Bakışlarını benden özellikle kaçırıyordu. "Neye bakıyorsun öyle?" diye sordum merakla. Geri çekilip kapıyı tamamen açtı.
"İçeriye gel!" deyip salona doğru ilerledi.
Arkasından omuz silkip içeriye geçtim. Kapıyı kapatırken Semiha abla mutfak kapısından telaşla çıktı. "Ay Duru, sen mi geldin! Kapının sesini duymamışım," dedi. Gülümseyerek omzunu sıvazladım.
"Önemli değil."
"Bazen dalıp gidiyorum işte! Neyse, baban burada," diye karşılık verdi gülerek.
Başımı sallayıp iç çekerken, "Gördüm," dedim. Yolunda gitmeyen bir şey vardı sanırım. Babamı boş boş salonda otururken görmek, neredeyse bir ilkti benim için. Genel olarak çalışma odasında olur, akşam olmadıkça da aşağıya inmezdi.
"Şunları benim için asabilir misin?" deyip ceketlerimi ve atkımı Semiha ablanın kucağına verdim. Ben salona geçerken, "Tabii!" dedi arkamdan.
Babam dalgın bakışlarla televizyon ekranına bakarken, elinde bir kadeh viski olduğunu tahmin ettiğim içki vardı. Bir yudum alıp, "Kapıyı kapatır mısın?" dedi. Başımı sallayarak kapıyı kapatmak için arkama döndüğümde, Semiha abla elinde ceket yığınıyla içeriye bakıyordu. Onun da bir gariplik olduğunu sezdiğini anlamak zor değildi. Kapıyı kapatıp babamın hemen yanına oturdum.
"Bir sorun mu var?"
Babam hafifçe yana dönüp yüzüme dikkatle baktı. "Bugün işe gitmedim," diye karşılık verdi.
"Neden, ne oldu? Yoksa hasta falan mısın?"
Başını iki yana sallayıp, buruk bir tebessümle sırıttı. "Öyle bir şey değil. Ben iyiyim merak etme. Sadece işe konsantre olabileceğimden emin değildim," dedi sert bir tonda. Yüzündeki ve alnındaki bütün kırışıklıklar sinirle gerilmiş gibi görünüyordu. Öfkeliydi sanki ama tuhaf bir sakinlik içerisindeydi de.
Omzuna başımı yasladım. "Benim güzel babamı kim kızdırdı?" diye sordum çocuksu bir şekilde. Sessizce kıkırdadı ve saçlarımdan öptü. Bu biraz iyi hissettirmiş, endişelerimi gölgelemişti.
Burnundan hızlı bir soluk verince saç diplerim üşüdü. "Bazı çözülmemiş sorunlar tekrar gün yüzüne çıktı," dedi sıkıntıyla.
Başımı omzundan kaldırıp yüzüne baktım. Kaşlarım çatıktı. "Ne gibi sorunlar?" diye sordum olabildiğince sakin bir şekilde. Babam yan gözle bana bakıp kadehteki içkiyi bir yudumda bitirip, dudaklarını gererek yüzünü ekşitti. Sonra bardağı sehpaya bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNSEZİ #1: KORUMA
VampirosHiç beklenmedik bir anda, soğuk bir adam dahil oldu, sıradan olmaktan sıyrılamayan hayatlarımıza... Sadece onun varlığıyla, bütün hayatımın ipleri koptu ve başıboş kalan kaderim, Kızıl Gözlü Adam'ın varlığıyla şekillendi; ellerinde yoğruldu, gözleri...