BÖLÜM 24 - 'MEKTUP'

23.8K 1.3K 291
                                    



"Duru;

Gecelerim, gündüzlerime işkence ederken,
16 gündür senin adın dışında hiçbir şey zihnime dokunamadı.
Her şeyi küçük bir ana sığdırmak zorunda kalmak,
Sadece pişmanlığın can yakan işkencesinden ibaret.
Seni tekrar görmek istiyorum,
Güneş saçlı kız...
Tekrar ve tekrar.
Ta ki ölüm, güzelliğini örtünceye dek!
Eğer sen de istersen, ben yarın büyük parkta seni bekliyor olacağım.

Albatros"

Mektubu yol boyunca defalarca kez tekrar okudum. Kelimeler sanki zihnimde uçuşuyordu; çakılıp tam kalbimin üzerine konmaları ise uzun sürmedi. Heyecan tenimin altında kıpır kıpır dolanırken, bir yanım da korkunun esiriydi. Yanlış anlamış olabilir miydim? Ya da bu sahte bir mektup olabilir miydi? Sorular, kağıdın üzerine inci gibi yazılmış her kelimeyi boğup, onlarca cevapsız cümle doğuruyordu. Ama mektubun sahte olmama ihtimali yüksekti. Ki bu yazıyı görünce bile bunun ona ait olduğuna emin olabiliyordum. Kibar ve inci gibi bir yazısı vardı; tıpkı konuşması gibi...

Düşünceler beynimi küçük kurtçuklar gibi kemirirken, ben de dudaklarımı kemiriyordum."Konuşuyor muyuz artık?" dedi Mete. Cımbızını zihnime sokup, beni dalgınlığımdan çekip aldı.

Kaşlarımı çatmış, neden böyle söylediğini düşünüyordum. Sonradan çark etti de ona kızgın olmam gerekiyordu ama mektup her şeyi küle çevirip savuşturmuştu çoktan. "Konuşmamız gerekli değil," dedim.

"Hm, ödevlerine yardımcı olacak birini buldun sanırım," deyip güldü.

İki haftadır her başım sıkıştığında ona koşuyor olmam, egosunu yüceltmekten başka hiçbir işe yaramıyordu ama başka çarem de yoktu. Kahretsin ki, fazla zekiydi! Bütün takıldığım noktaları çabucak çözüyordu.

"Yaptığın iyilikleri insanın yüzüne mi vurursun hep?"

Sol omzunu savurarak, bana döndü. "Hayır, bunu sadece sana yapıyorum," dedi alaycı bir tebessümle. Bakışları elimde sıkıca tuttuğum kağıda yönelince, kaşlarımı çatıp kağıdı katladım ve zarfın içine koydum; görmesini en son istediğim insandı!

"Onun ne olduğunu söylemeyecek misin artık?"

"Önemli bir şey değil. Ders notu," dedim geçiştirerek. Her ihtimale karşı zarfı kitapların arasına sıkıştırıp, çantama koydum.

Tek kaşını kaldırıp sırıttı. "Emin misin Ufaklık?" dedi. Altında derin bir ima sezmiştim. Onu kandırmak imkansızdı, zekiydi çünkü. Ama yine de eline koz vermek istemedim.

"E-evet!"

"O yüzden mi yol boyunca okuyup durdun?"

"İyice aklıma girmesi gerekiyor," dedim. "Herkes senin gibi tek okuyuşta ezberleyemiyor ne yazık ki..."

"Ve sizin okulda notları zarfla veriyorlar?" Cevap vermedim. Gözlerimi kısıp pis bir bakışla ona baktığımda başını yola çevirdi hemen. O kadar yavaş ilerliyorduk ki, bunun asıl sebebinin trafik olduğuna emin değildim. Sanki bilerek bu yolu tercih etmişti, bilmiyorum.

"Merakı bir kenara bırak da biraz gaza bas lütfen. Niye buradan gitmeye kalktın ki? Şimdi en az 1 saat trafikten çıkamayacağız," dedim yanımızdan biri sollayıp geçerken. Bir an önce eve gidip, mektubun analizini yapmam gerekiyordu. Mete yanımdayken, hiçbir şeye odaklanamıyordum.

ÖNSEZİ #1: KORUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin