BÖLÜM 23 - 'ALBATROS'

25.1K 1.3K 163
                                    

Bölüm Müziği: "Allen Tate - Being Alone"

ÖNEMLİ!!

Arkadaşlar, "23. bölümden - 28. bölüme kadar" kitabın eski bölümleri tamamen silindi. Yani aynı olaylar olmayacak artık. (Eski yorumlara aldırış etmeyin) Bu bölüm de dahil, 28'e kadar okuyacaklarınız tamamen yenidir! Düzenlemek değil, tamamen yeni bölümler yazmış olacağım artık yani.

***

Gözlerimi araladığımda, uzun zamandır kendini saklayan ve göstermeyen güneşin ışıltısı odamı doldurmuş, adeta beni yeni güne karşı selamlıyordu. Penceremin önündeki ağacın dallarına konan kuşlara gülümseyerek baktım. Bu manzarayı ilkbahara kadar görmeyeceğimi sanıyordum ama bu güzel bir sürpriz olmuştu. Sanırım tam olarak bu sebepten, derin bir uyku da çekmiştim. Deliksiz, tek bir kabusun kalıntısı dahi olmadan uyanmayalı aylar oluyordu.

Banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime baktığımda, canlı bir görüntü beni karşıladı. Uzun zamanın ardından; hiç olmadığı kadar canlı ve mutlu bir ben görmek güzeldi. Karnım guruldamaya başlayınca, pijamalarımı dahi çıkarmadan aşağıya inmeye karar verdim. Merdivenleri hızlı adımlarla inip, son basamaklardan zıpladım.

Yemek odasından çıkan Semiha abla, "Sonunda uyandın! Eğer uyanmasaydın ben gelip kaldıracaktım seni. Bir şeyler hazırladım sana acıkmışsındır," deyince gülümsedim.

"Hem de nasıl... Kurt gibi acıkmışım!" dedim. Semiha abla kaşlarını kaldırıp, keyifle kıkırdadı.

"Bugün bir şeyler var sende ama neyse... Geç içeriye, masayı hazırladım. Kreplerini de getireceğim şimdi," derken mutfağa geçti. Ben de kendimi yemek odasına atıp, masaya oturdum. Garip bir şekilde enerjik, mutlu ve pozitif hissediyordum bugün.

Tabağıma birkaç zeytin, biraz salatalık, biraz domates koydum. Bu sırada Semiha abla elinde krep tabağıyla içeriye girdi. Tabağı önüme koyarken, "Sen bu saate kadar uyuyunca ne hazırlasam bilemedim. Kahvaltılık yeterli olur herhalde," deyince kaşlarımı çatıp ona döndüm.

"Saat kaç ki?"

"Tam olarak 15:47 geçiyor," deyince gözlerimi irice açıp sandalyeden kalktım.

"Nasıl? Sen ciddi misin?"

Kendi gözümle görebilmek için dışarıya çıkıp holdeki saate baktım. Sahiden de doğruydu. Ben sabah oldu sanırken, neredeyse akşam olmuştu ve ben bu saate kadar uyumuştum! Dudağımı sıkıntıyla ısırırken, "Eyvah! Bana okula geç kaldığımı söyleme sakın!" dedim.

"Servis gelince birkaç kez uyandırmaya çalıştım ama o kadar derin uyuyordun ki uyanamadın bir türlü. Hatta baban da çıkmadan birkaç kez denedi uyandırmayı ama nafile! Sonra bırak uyusun deyip gitti."

"O kadar ödev hazırlamıştım ben! Bugün not verilecekti," diye hayıflandım. Sinirle saçlarımı kaşıyıp yemek odasına döndüm tekrar. Üzerine birkaç saat uğraştığım ödevin sözlü notu yerine geçeceğini ve benim de aksi gibi okula geç kaldığımı düşününce; sinir olmamak elimde değildi.

Semiha ablanın hazırladığı kahvaltılıkları büyük bir iştahla yerken, iki kere zil çalınca masadan kalktım. "Ben bakarım!" deyip kapıya koştum. Gelen Nisa'ydı, üniformalıydı. Belli ki okuldan çıkar çıkmaz buraya gelmişti.

Yüzünde endişeli bir ifadeyle "Duru?" dedi telaşla.

"Hoş geldin canım."

Kollarını bana sarmalayıp, "Sen iyi misin ya? Neden gelmedin okula?" diye sordu.

ÖNSEZİ #1: KORUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin