21. Bölüm

45 12 0
                                    

Damla'nın ağzından:

Uludağdan döneli bir hafta olmuştu. Ama çok şey değişmişti. Kıvanç, benim evimde kalıyordu. Ömer, Gamze'nin yaralarıyla ilgilenmiş ve iyileşmesinde yardımcı olmuştu. Ozan, Güneş'i ailesiyle tanıştırmıştı.
-Hadi Damla, hala hazır değilmisin?
Kıvanç'ın sesiyle düşüncelerimden ayrılıp, telefonumu alıp, odamdan çıktım. Merdivenlere yönelip, aşşağıya indim.
-Hazırım işte.
-Bir saat beklememe değmiş doğrusu.
Derken beni süzüyordu. Yanaklarımın kızarmasına engel olamadım. Kapıyı kilitleyip, Kıvanç'ın arabasına geçtik.
-Nereye gidiyoruz? Hala bir şey söylemedin.
Merakıma yenik düşüp sormuştum.
-Sürprizler söylenmez ama.
Dedi ve gözlerini yoldan ayırıp, bana baktı. Ardından tekrar önüne döndü. Oflayarak, camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Bir sahile gelmiştik. Burası bana bir yerden tanıdık geliyordu. Arabayı kilitleyip, kumların üzerine oturduk.
-Burayı hatırladın mı?
Diye merakla sordu Kıvanç.
-Pek sayılmaz.
-Hadi ama Damla, nasıl hatırlamassın? Küçükken babalarımız bizi balığa çıkarırdı. Ve ben sana hep denizkızım derdim.
Kıvanç'ın yüzünü kapatan sarı saçlarını elimle düzeltip, yanağından öptüm.
-Denizkızın.
Diyerek onu tekrarladım. Gülümsedik. Sırt çantasına doğru eğilip, içinden bir dilek feneri çıkarttı. Küçükken hep dilek feneri atmak istemişimdir. Heyecanlanmıştım. Ayağa kalktık, ve dilek fenerinin altını yakıp, kenarlarından tuttuk. Gözlerimizi kapatıp, dilek diledik.
-'Hep, benim denizkızım ol.'
-'Hep, senin denizkızın olayım.'
Ardından gökyüzüne bıraktık. Kumlara oturup, dilek fenerinin gidişini izledik. Başımı, omzuna koydum ve gözlerimi kapattım. Sanki büyülü bir an gibiydi. Keşke zaman dursaydı.. Eve gitmeye karar verip, arabaya bindik. Ajandama uzun süredir yazmadığımı fark etmiştim. Çantamdan ajandamı çıkartıp, yazmaya başladım.
"05.01.2010
Yetimhaneden günler birbirini kovalıyordu. Büyükler hep beni ayak işlerinde kullanıyordu. Onlara manikür pedikür yapmamı istiyorlardı. Eğer yapmassam, saçlarımı keseceklerini söylüyorlardı. İğrenerekte olsa, yapmak zorunda kalıyordum. Artık, dövülüp, ayak işi yapmaktan bıkmıştım. Yetimhaneden kaçmaya karar verdim. Yetimhanenin arka bahçesine gittim. Oradaki tellere tırmanıp, dışarıya çıktım. Gece olduğundan biraz korkuyordum. Yürümeye başladım. Issız sokaklardan geçerken, bana laf atan birsürü kişi olmuştu. Yaşlıca bir adam, beni takip ediyordu. Bunu hissedebiliyordum. Yanlışlıkla çıkmaz bir sokağa girmiştim. Adam bana yaklaştı, yaklaştı. Olacaklardan korkuyordum. Her yer karanlıktı. Özel bölgesine tekme atıp, adamı acılar içinde bıraktıktan sonra, koşmaya başladım. O gün, bu gündür karanlıktan korkuyorum. Yetimhanenin kapısından girdiğimde, müdüre hanım kapıda bekliyordu. beni azarlayıp, tuvaletleri silmekle cezalandırdı.."
Kıvanç arabayı park ettikten sonra, evin kapısını açıp, içeriye girdik. Üzerimizi değiştirdik. Uyuyacağımız sırada, bir telefon geldi. Arayan Ozandı. Gecenin bu saatinde ne olmuştu? Aramayı cevapladım.
-Efendim Ozan? Bir şey mi oldu?
-Damla.. Söylemeye dilim varmıyor..

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin