52. Bölüm

23 9 0
                                    

Gözlerimi hafifçe araladım. Rahatsız bir şekilde uzanıyordum. Ozan, Kıvanç ve bir kaç beyaz kıyafetli insan, yattığım yeri tutup, sürüklüyordu.
-Herşey düzelecek endişelenme.
-Sakın korkma minik, biz burada olacağız.
Gözlerindeki korkuyu, sevinci ve heyecanı hissettim. Ardından gözlerimi, karanlık esir aldı...

Kıvanç'ın ağzından;

Damla ameliyata gireli yarım saat olmuştu. Bebeklerimize kavuşacaktık. Acaba nasıllardı? Derken ameliyathanenin kapısı açıldı. Hemşirenin elinde pembe bir battaniyeye sarılmış minik bir bebek duruyordu. Bebeğimiz...
-Nur topu gibi bir kızınız oldu.
Hemşire bebeği elime verdi.
-P-peki ya Damla? Damla nasıl?
Kekeleyerek konuşmuştum. Heyecanlandığım zamanlarda olurdu bu. Şuan fazlasıyla heyecanlı ve gergindim. Baba oluyordum. Bakışlarımı bebeğin üzerinden çekip, hemşireye yönelttim.
-Damla hanım çok kan kaybetti. Annenin ve bebeğin durumu kritik. Herşeye hazırlıklı olun.
Ağzım şaşkınca açıldı. Ellerimi ağzıma götürmek istedim ama elimde, dünyanın en masum şeyi duruyordu. Bebeğim. Bebeğimiz... Hayır, Damla bizi bırakamazdı. O güçlüydü. Tanıdığım en güçlü kadındı. Benim kadınımdı. O artık bir anneydi.

Omzumdaki baskı, düşüncelerimden ayrılmamı sağladı.
-Ozan?
-Kıvanç... Damla bizi bırakmaz. Değil mi?
-Bırakmaz.
Ameliyathanenin kapısı açıldı. Başka bir hemşire, aynı pembelikte olan minik bir örtüyle yanımıza geldi. Bebeği Ozan'a verdi. Bana dönüp;
-Ameliyat başarılı geçti. Gözünüz aydın.

Damla'nın ağzından;

Gözlerimi açtığımda, Kıvanç'ı küvezdeki bebekleri, izlerken buldum.
-Kıvanç?
Sesim sandığımdan daha güçsüz çıkmıştı. Ama Kıvanç duymuş olmalı ki, yanıma geldi.
-Uyandın demek... İsimlerini düşündümde...
-Gamze ve Güneş.
Aynı anda söylemiştik. Gülümsedi, gülümsedim. Güneş'i kucağıma verdi.
Gözlerini açmış bana bakıyordu. Sarı sarı, tüye benzeyen saçları ve gök mavisi gözleri vardı. İsminin anlamını taşıyordu. Gamzeyi de boş olan koluma koydu. Ela gözleri ve kahve tonunda saçları vardı.

Duraksadım. Yüzünü incelemeye başladım. Gamzeye çok benziyordu. Kıvanç, Güneş'i kucağına alıp pışpışlamaya başladı. Gamze'nin yanağında parmağımı gezdirdim. Yumuşacık bir tene sahipti. Üstelik güzel de kokuyordu. Bana Gamzeyi hatırlatıyordu.

Eve geldiğimizde kızları odalarına koyduk. Kıvanç, huzur dolu sesiyle Gamze ve Güneş'e ninni söylüyordu.
-İlk anne diyecekler.
-Hayır, baba.
-Anne...
-Baba...
-Görürüz.
-Göreceğiz.
Kıvançla olan küçük tartışmamıza, güçsüz çıkan bir ağlama sesi son verdi.
-Al işte kızımı uyandırdın.
-Ha şimdi senin kızın oldu öyle mi?
-Sabahtan beri ninni söyleyen benim. Kim uyandırdıysa o pışpışlasın.
Omuz silkmekle yetinip, Gamzeyi kucağıma alıp, pışpışlamaya başladım. Ama susmak yerine, daha çok bağırmaya başlamıştı.
-Üf. Al şunu Kıvanç. Bozuk bu.
Kıvanç hunharlarca güldü.
-Demek bozuk ha. Pışpışlayamadım demiyor da.
Daha çok güldü. Onu ilk defa böyle gülerken görüyordum. Çok güzel bir gülüşe sahipti. Kim bilir o güzel gülüşün ardında, ne enkazlar vardı? Gamzeyi elimden alıp sakince sırtını sıvazladı. Gamze susmuştu. Öhö öhöm. Küçük hanım, büyüyünce bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz.

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin