42. Bölüm

42 11 0
                                    

-Evime gelemeyecek miyim?
-Burası benim evim ve seni burada istemiyorum Kıvanç.
-Onun için biraz geç kaldın karıcığım.
Diyip sırıttı. Ya gülme. Gülmesene be adam. Ya çok tatlı gülmüyor mu? Öhöm. Kendine gel Damla. Kendine gel.
-Git burdan Kıvanç.
-Gider mi insan çok seviyorken?
- Şimdi dur demem.
-Nasıl olsa bir gün anlar,beni anlarsın.
-Yalanlarla bırakma beni böyle..
-Gözlerime bak doğruyu söyle.
-Ama korkak, korkaksın..!
Diyerek şarkıyı tamamladım. Daha fazla konuşmanın alemi yoktu.
-Peki.
Diyerek kalktı.
-Madem öyle istiyorsun.
Yüzümü avuçlarının içine aldı. Alnımdan öpüp, kapıya yöneldi. Kapıyı açıp, dışarıya çıktı. Ve gitti.

15 gün olmuştu. Kıvançsız geçen 15 gün. Kıvanç bir kaç kez eve gelmişti. Bir daha eve gelmesin diye kapının kilidini değiştirmiştim. Ozan sürekli yanımdaydı. Bana destek olmaya çalışıyordu. Bunun dışında, Gamze, Ömer ilişkisi gün geçtikçe daha çok güçleniyordu. Ama Gamze'yle aramız okadar iyi değildi. Başka arkadaşlarıyla takılıyordu. Gittikçe onlara benzemeye başlamıştı. Ve bu bazen sinir bozucu bir duruma dönüşüyordu. Onu seviyormuydum? Evet. Evet, çok seviyordum.

Telefonuma gelen mesajla düşüncelerimden sıyrıldım. Mesaj kutusunu açıp, Kıvanç'ın adının üzerine tıkladım.
15. Gecedeyiz be Damla. Beni en çok sensizlik yoruyor.
Üfleyerek, telefonu komidinin üzerine koydum. Ardından yatağa yüz üstü uzandım. Kafamı yastığıma gömüp, hıçkırıklarıma yenik düştüm. Evet, Kıvanç ve Derin tanışıyorlardı. Derin, Kıvanç'ı seviyordu. Aralarında bir şeyler yaşanmıştı. Kıvanç'ın onun peşinden hastaneye gitmesi doğaldı. Ama, şu var ki; beni orada bırakıp, öylece çekip gitmemeliydi. Bana bir açıklama borçluydu. Canım acıyordu. Evet, canım bile bana acıyordu. Gözlerimin kızardığına emindim. Bedenim yorgun düşmüştü ve bu, göz kapaklarımın kapanmasına sebep oldu.

Gün ışınları odamı aydınlatırken, vanilya kokusu, ciğerlerime dolmaya devam ediyordu. Bir dakika, vanilya kokusu mu? Gözlerimi ovalayıp, yatakta doğruldum. Ve bana bakan mavi gözlerin sahibine döndüm.
-Kıvanç?
-Damla?
-İçeriye nasıl girdin?
Kollarını başının altında birleştirip, tavana bakmaya başladı.
-Camdan.
Gözlerimi kocaman açmıştım.
-Bak Damla, 15 gün oldu. Sinirin yatışsın diye sana zaman vermek istedim. Ve gereğinden fazla zaman verdiğimi düşünüyorum. Sensizlik kolay değil. Yeni evliyiz ve hala balayına bile çıkamadık.
Haklıydı. Yeterince zaman vermişti.
-Kıvanç. Bana anlatman gereken bir şey yok mu sence?
-Derin konusu mu?
Yavaşça başımı salladım.
Derin ve uzunca bir nefes alıp;
-Hislerini öldürmüş, siyaha bürünmüşbir kız vardı. Kıhafetleri gibi, ruhuda siyahtı. Oksijenin varlığına lanetler savuruyordu. Yaşamış olmak için, nefes alıyordu sadece. Ve bu ona acı veriyordu. Yaşamak için kendine nedenler arıyordu. Hayatın, karşısına beni çıkardığını söyledi. Bana aşık olması gerektiğini belirtti. Zaman ilerledi ve Derin beni sevmeye başladı. Onun için küçük mavi bir umudu ifade ediyordum. Ama hislerine hiçbir zaman karşılık vermedim. Veremedim, benim kalbim sana aitti. Onun sevgisine hiç inanmadım. Sevdiğini bana kanıtlamak için, kendine zarar veriyordu. Pisikolojik sorunları vardı. Son kez beni görmek istediğini ve sonrasında hayatımdan çıkacağına dair bana söz verdi. Buluşmuştuk. Bana veda edercesine sarıldı. Sonrada gitti. Bir saat sonra telefonuma bir mesaj gelmişti.
'Hislerimi karşılıksız bırakan adam, seni seviyorum. Senin beni, bu karanlıktan tutup çekmen gerekiyordu. Kendi maviliğini bana da bulaştırman gerekiyordu. Ama olmadı. Başaramadık. Ben hep siyahtım. Ve siyah kaldım. Beni affet bunu yapmak zorundayım..
Yazıyordu. Çok geçmeden köprüden kendini attığı haberini almıştık. Öldü sanıyorduk. Mezarı bile vardı. Taki, düğün günümüzde karşımıza çıkıncaya kadar.. Hastanede ondan bir açıklama yapmasını istedim. Köprüden atlayınca, akıntı onu sürüklemiş ve kafasını kayaya çarpması bilincini kaybetmesine sebep olmuş, yaşlı bir teyze onu bulup, bakımını üstlenmiş, zamanla herşeyi hatırlamış ve beni bulmuş. Bana verdiği sözü tutmadı.. Özür dilerim. En başında anlatmalıydım. Birden bire karşıma çıkınca, ne yapmam gerektiğini bilemedim. Seni öylece bırakıp, gittim. Düşüncesiz davrandım. Affet beni..
Düşünmeden Kıvanç'a sarıldım. Oda karşılık verdi. Saçlarımın kokusunu içine çekti.
-Seni özledim.
Kurduğu cümle hoşuma gitmişti. Ama büyük bir sorunumuz vardı. Derin..
-Kıvanç, şimdi ne yapacağız?
-Üstesinden geleceğiz. El ele verip bunu da atlatacağız. Yapabiliriz. Nasıl olacak bilmiyorum ama başarabiliriz Damla. Sana söz veriyorum.
Ardından Kıvanç işinin olduğunu akşam geç geleceğini söyleyip, evden çıktı. Evde kendimce oyalandım. Akşam olunca da, erkenden uyumuştum.

-Uyan!
Gözlerimi ovalayıp, ayağa kalktım. Karşımda dikilmiş, bana bakan Derine baktım.
-Ne işin var senin evimde? İçeriye nasıl girdin?
Başıyla pencereyi gösterdi. Penceremden girmek adet haline gelmişti herhalde.
-Her şeyimi elimden aldığından, her şeyini elinden almaya karar verdim. Ecelin olacağım kızım senin. Ecelin.
-Ne geveliyorsun sen gece gece?
-Camdan bir bak bakalım ne geveliyormuşum?
Cama doğru ilerledim. Aşşağıya baktığımda, ağaca bağlanmış, ağzı bantlanmış olan Gamze'ye baktım..

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin