48. Bölüm

35 10 0
                                    

Balayımızın bitmesine son iki gün kalmıştı. Ardından eve dönecektik. Telefonumun melodisini duymamla birlikte, yatağın yanındaki komidinin üzerinde duran telefonuma uzandım. Ömer arıyordu. Saat altıda neden beni uyandırmıştı bu şimdi? Mızmızlanarak aramayı cevapladım.
-Saatin kaç olduğunu farkında mısın Ömer?
-Damla... Gamze... O...
Kekeleyerek konuşuyordu ve sesindeki endişeyi hissedebiliyordum. Yatakta oturur pozisyona geçtiğimde Kıvanç'a döndüm. Bana bakıyordu.
-N-ne oldu Ömer?
-Gamzeyi yoğun bakıma aldılar.
-Ne?
Ellerimle ağzımı kapattım. Eş zamanlı olarak telefon yorganın üzerine düştü. Kıvanç telefonu alıp Ömer'i teselli etmeye çalışıyordu. Yataktan çıkıp, hızla eşyalarımızı valizlerimize yerleştirdik. Arabaya binip İstanbul'a yola çıktık.

Gamze? O iyi miydi? Ona ne olmuş olabilirdi? Yoğun bakıma girecek kadar ne olmuş olabilirdi? Anlayamıyordum. Nöronlarım tamamen durmuş gibiydi. Hiç bir şey düşünemiyordum.

Bir kaç saatlik yolculuğun ardından hastaneye giriş yaptık. Bahçede oturup ağlayan Ozan'ı gördüm. Ama Gamze'nin durumuna bakmam gerekiyordu. Kıvanç hızla içeriye girerken onu takip etmek için adım attım.
-Damla.. Dur, gitme.
Sesi güçsüz çıkan Ozan'a dönüp, anlamsızca baktım.
-Gitme. O halde görme onu.
-Ne? Ozan anlamıyorum. Ne oldu ona?
-Damla...
Ozan'ın yanına oturdum.
-Ozan..?
-Damla, sen de beni bırakmazsın öyle değil mi?
-Yoksa..?
-Evet Damla. Onu kaybettik.
Ağzım beş karış açıldı. Ne diyeceğimi bilemedim. Boşlukta gibi hissettim. Sarıldığımda annemi anımsadığım, saçlarını kokladığım insan, artık yokmuydu? Hızla ayağa kalktım.
-İnanmıyorum!
Koşarak içeriye girdim. Danışmaya varınca Gamze'nin dördüncü kattaki morga yatırıldığını öğrendim. Hızla merdivenlerden çıkıp üçüncü katıda ardımda bıraktıktan sonra, Ömer'in yerde oturup ağladığını, Kıvanç'ın da Ömer'in kolunu sıvazladığını gördüm. Bir süre öylece baktım. Ardından sırtımda bir el hissettim. Ozandı... Morgun kapısı açıldı ve içeriden bir doktor çıktı. Hızla doktora doğru ilerleyip, göğsünü yumruklamaya başladım.
-Hepiniz yalan söylüyorsunuz! O ölmedi. O bize söz verdi. Bizi hiç bırakmayacaktı. Şimdi öylece bizi bırakıp, gidemez. Yapamaz... Yalancılar! Ölmedi o!
Kıvanç kollarımdan tutup sandalyeye oturmamı sağladı.
-Bırak beni, içeride Gamze yatmıyor. Kimi kandırıyorsunuz? Karşınızda çocuk mu var sizin?
Ayağa kalkıp morga girdim. Üzeri örtülü bir sürü ruhsuz insan yatıyordu.
-Dur Damla. Onu öyle görmeni iste-
Ozan'ın lafını tamamlamasına fırsat vermeden, morgların altındaki yüzleri açmaya başladım. Gamze yoktu. Sadece bir tane üstünü açmadığım örtü kalmıştı. Bedenin yattığı yerden bir kol sarkmıştı. Kolunda benimkiyle aynı olan bir bileklik takılıydı. Sertçe yutkundum. Ellerimi örtüye koydum. Yavaşça örtüyü kaldırdım. Karşımda suratı tanınmaz halde olan, bembeyaz rengiyle Gamze duruyordu...

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin