22. Bölüm

43 11 0
                                    

Hıçkırarak ağlıyordu. Onu daha önce hiç ağlarken duymamıştım.
-Ozan söylesene.
-Güneş.. Güneş beni aldatmış.
-Ne? Nasıl? Kiminle?
Derin bir nefes alıp devap etti.
-Onur..
Telefonum elimden, yere düştü. Şaşırmıştım. Şaşırmaktan ziyade hayal kırıklığına uğramıştım. Kıvanç, düşen telefonumu aldı ve;
-Ozan neredesin?
-
-Tamam yanına geliyorum.
Ozan'ın dediğini duyamamıştım. Merakıma engel olamayıp sordum.
-Neredeymiş?
Kıvanç montunu giyiyordu.
-Sonra konuşuruz. Hadi sen uyu.
Dedi ve kapıyı çekip, çıktı. Tabiki uyuyamazdım. Peki ya Güneş? Nasıl böyle bir şey yapmıştı?

Ozan'ın ağzından:

Güneşle akşam yemediğine çıkacaktık. Buluşacağımız kafeye gittim. En az bir saat bekledikten sonra, Güneş'in evine gitmeye karar verdim. Ailesiyle tanışıyordum. O yüzden rahattım. Güneşlerin evine vardığımda, kapıyı bir kaç kez çaldım. Kapı sonunda açıldı. Karşımda sabahlıkla duran Güneş'e baktım.
-Neden hala hazır değilsin?
Diye merakla sordum.
-Uyuya kalmışım, şimdi hazırlanırım sen git.
-Güneş, hadi gelmiyor musun?
İçeriden bir erkek sesi gelmişti. Ve çok tanıdıktı. İçeriye girdim. Güneş önüme geçip;
-Git. Git burdan. İstemiyorum seni.
Sözleri kalbime bıçak gibi saplanırken, Onur kapıya geldi. Güneş'in elini tutup, pis pis sırıtıyordu. Kapı yüzüme kapandı. Merdivenlerden inerken gözlerim buğlandığı için etrafı iyi göremiyordum. Ayağım takıldı ve düştüm. Sinirlenmiştim. Merdivene oturup, göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Ne hissetmeliydim? Aldatılmanın verdiği acıyı mı? Çaresizliği mi? Üzüntüyü mü? Peki ya şimdi ne olacaktı? Güneşim sönmüştü. Oysa ben karanlıktan korkuyordum. Kendimi ufak bir barda buldum. Çok içmiştim. Hala göz yaşlarım durmamıştı. Damlayı aradım. Olayları anlattıktan sonra, telefon bir şekilde Kıvanç'ın eline geçti. Kıvanç bana neredesin diye sorunca ona 'Onur'u öldürmeye gideceğim.' diyip telefonu kapattım. Arabama atlayıp, Onur'un evine doğru yola koyuldum. Onur'un evine vardığımda, evin önündeki kaldırımda bir arabanın yanında bir kişi duruyordu. Onur mu? Yoksa Kıvançmıydı? Gözüm ağlamaktan şiştiği için net göremiyordum. Bana doğru yürüdü. Tam karşımda durdu. Yumruğumu kaldırdığım sırada, elimi havada yakaladı ve indirdi.
-Şş. Ozan sakinleşmelisin. Hadi gidelim buradan.
Kıvançtı. Net göremesemde, sesinden tanımıştım. Beni evime bırakıp, banyoya doğru sürükledi. Buz gibi suyu açıp, beni duşa soktu. Donmuştum ve kafam biraz olsun yerine gelmişti. Duştan çıkınca bana kahve içirdi, yorgundum. Uykum vardı. Kanepeye uzandım. Kıvanç gitmiş olacakki, kapının kapanma sesini duydum. Bende derin bir uykuya daldım..

Damla'nın ağzından:

Gamzeyi arayıp, olanları anlatmıştım. Daha sonra kendime kahve yapıp, camın kenarındaki koltuğa oturup, beklemeye başladım. Uykum gelmişti. Göz kapaklarım kapanmamak için direniyordu. Ama kapanmalarına engel olamamıştım..

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin