45. Bölüm

32 10 0
                                    

-Ömer?
-Dizin kanıyor. İçeriye geç.
Ömer'i dinleyip, dediğini yaptım. Eve girdiğimizde beni odasına soktu. Dolabından tişört ve basket şortu çıkarıp giymem için elime tutuşturdu ve odadan çıktı. Verdiği kıyafetleri hızla giyip odanın kapısını açtım. Salonda oturmuş beni bekleyen Ömer'e baktım. Beni fark etmesi bir kaç saniyesini aldı. Ardından beni tutup banyoya soktu. Musluğun yanındaki tezgaha otuttmak için, belimden tutup kaldırdı ve oturtturdu. Çekmeceden pamuk ve tentirdiot çıkarıp, yanıma koydu. Tentirdiotu pamuğa döküp, yumuşak dokunuşlarla bacağıma pansuman yaptı. Eve girdiğimizden beri tek kelime etmemişti. Ses tonunu özlemiştim. Gözlerini benden kaçırıyordu ve suratında tek bir mimik dahi yoktu. Ölüm gibi gelen sessizliği sonlandırmak için ağzımı araladığım sırada;
-Artık gidebilirsin.
Ağzım şaşkınlık sebebiyle daha çok açıldı ve kaşlarım yukarıya doğru kalktı. Beni kibar bir şekilde kovmuştu. Ona her şeyi anlatmak istiyordum. Gitmeyi değil...
-Ömer ben-
-Sana gitmeni söyledim Gamze.
Beni dinlemek istemiyordu bile. Peki kendimi nasıl affettirecektim? Ömer'i geçtim, Damla ve Ozan ne olacaktı? Onlar beni dinlerler miydi?

Damla'nın ağzından;

Deniz, Amerika'dan dönüyordu. Onu karşılamak için Ozan ve Kıvançla birlikte havaalanına gittik. Deniz, valizini zar zor çekiştirirken, yanımıza gelmeyi başardı. Ozan'ın boynuna atladı. Ozan da, Deniz'i kucağına alıp, hava kaldırdı. Deniz, bacaklarını, Ozan'ın arkasında birleştirdi. Ozan kendi etrafında Deniz'i döndürdü ve yere indirdi. Hala sarılmaya devam ediyorlardı.
-Seni çok özledim.
-Ben, de öyle...
Başımı, Kıvanç'ın omzuna dayadım.
-Yaa, çok tatlı değiller mi?
-Biz daha tatlıyız.
Kıvanç'ın cümlesindeki gizemi çözmeye çalışırken, Kıvanç beni kaldırdı. Bir anda kendimi, Kıvanç'ın omzunda buluverdim.
-Ya Kıvanç beni yere-
Telefonumun zil sesi, lafımı ağzıma tıktı. Ekrandaki isim, şaşırmama sebep olmuştu.
-Efendim Gamze?
-Damla, buluşabilir miyiz?
-Neden?
-Buluşunca anlatsam?
-Öyleyse, sahildeki banka gel?
-Şey... Ozan da gelse?
-Tamam.
-Görüşürüz.
Telefonu kapatıp, Deniz'i kucağında taşıyan, Ozan'a döndüm.
-Gamze, buluşmak istediğini söyledi.
-Gidecek misin?
-Sen de geleceksin.

İnsanların bakışlarına aldırmadan, Ozan'ı adeta peşimden sürüklüyordum.
-Ya kalksana yerden, çocuk musun sen?
-Benim içim çocuk. Hıh.
-Ay bide utanmadan trip atıyor. Kalk, popon acıyacak şimdi.
-Banane, banane istemiyorum gitmek.
-Ozan ağırsın bak, sürükleyemiyorum.
-İşime geliyor.
-Ben gidiyorum ne yaparsan yap.
Ardından, Ozan'ın kolunu bıraktım ve arkamı dönüp yürümeye başladım.
-Ya Damla, beklesene tamam geldim kız dur.
Gülümseyip, yanıma kadar koşuşunu izledim. Sahildeki bankta oturan Gamze, bakış açımıza girmişti. Yanına varıp, oturduk.
-Üzerindekiler Ömer'in mi?
Gamze, Ozan'ın sorusuna cevap olarak başını aşşağı yukarı salladı.
-Anlat?
Gamze Su'dan, Ömer'e kadar her şeyi anlattı. Biz ise susmakla yetindik.
-Bilmeliydim. İki günlük insanlara sizi bıraktım. Pişmanım. Sizi dinlemedim. Düşüncesizlik ettim. Hepinizi elimin tersiyle, kendim ittirdim. Ama siz, benim uçurumun kenarında olduğumu bile bile, bırakmazsınız değil mi? Bana elinizi uzatır mısınız?
Beni geçtim, Ozan'ın bile gözleri dolmuştu.
-Gel kız buraya.
Ozan, Gamze'ye sarıldı.
-Öhöm.
Öksürür gibi yapıp, dikkati üzerime çekebilmeyi başardığımda;
-Sensiz olur mu sümüklü böcek?
İkisi birden kollarını açarak, benim de onlara sarılmamı beklediler. Ve sarıldım.. Ayrıldıktan sonra, Kendimden kararlı bir şekilde;
-Şimdi sıra GamÖr'ü geri getirmekte...

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin