34.Bölüm

35 13 0
                                    

Uçaktaki yerimizi almıştık. Gamze cam kenarını kapmıştı. Ben ortada oturuyordum. Yan tarafımdaki Türk göbekli adam, ağzı açık bir şekilde, horlayarak uyuyordu. Önümüzdeki kız, ağzındaki sakızını çakkudu çukkudu çiğniyordu. Her geçen saniye nöronlarım daha çok azıyor ve kızın ağzını yırtma isteğim daha çok artıyordu. O sırada yanımda oturan adamın başı omzuma düştü. Sinirle Gamze'ye döndüm.
-Ne kadar kaldı?
-Çok değil.
Diyerek çıkardığı kulaklığını tekrar taktı. Arkamızda çocuklu bir aile vardı. Çocuklarının isminin Mert olduğunu duymuştum. Mert bir anda koltuğuma tekmeler atmaya başladı. Vücudum ileri, geri hareket ederken, daha fazla dayanamadım ve gamzenin kulaklığını çıkarıp kendi kulağıma taktım. Önce şaşırdı ve bir süre bana baktı. Ardından kafasını cama yasladı ve gözlerini kapattı. Etrafı duymamak için müziğin sesini yükselttim. Ama o bile yeterli değildi. Yanımda oturan adam kafasını kaldırıp, kulaklığımı çıkardı.
-Kapa şu zımbırtıyı.
Ne diyordu bu hadsiz? Konuşmak için tam ağzımı açacakken, hostes yanımıza geldi.
-İsterseniz business classta boş yerimiz var. Oraya geçebilirsiniz.
Kulaklığı çıkarıp Gamze'ye verdim ve pis pis sırıtarak baktım. Oda sırıtmıştı.
Hızlıca ayağa kalktım ve hostesin omzuna elimi koyarak;
-Teşekkür ederim. Çok büyük sevap işlemiş oldunuz.
Gülümseyip başını olumlu anlamda sallayıp, beni yerime yerleştirdi. Kurtuluşumun şerefine kendime kahve söyledim. Çantamdan kulaklığımı çıkartıp, kulağıma taktım. Kahvem gelince, yudumlamaya başladım ve bulutları izledim. Tek eksiğim Kıvançtı.. Ardından aklıma Kıvanç'ın sözleri geldi. 'Seni özleyeceğim.' demek haberi vardı. Herşey yeni yeni kafamda anlam kazanıyordu. Yarım saat sonra uçağımız Aeroport de Paris-Orly'e varmıştı. Heyecanla uçaktan inip, Gamze'yi beklemeye başladım. Gamze de uçaktan indikten sonra, havaalanının içine girip, valizlerimizi beklemeye başladık. Valizlerimizi aldıktan sonra, havaalanının çıkışına doğru ilerledik. Çıkışa varınca koruma tipli bir adam, elinde adımızın bulunduğu bir pankart salladı. Yanına gittiğimizde, önünde durduğu limuzinin kapısını açıp, önden bayanlar işareti yaptı. Limuzine bindik. Mercüre Paris Gare De Lyon otele doğru yola çıkmıştık. Otelimize vardığımız da, resepsiyona doğru ilerledik. Gamze yarım yamalak Fransızcasıyla;
-Merhaba, Gamze Kayıkçı adına rezervasyonumuz vardı.
Resepsiyondaki kadın bir şeyler söyledikten sonra, anahtarı uzattı.
-Hadi asansöre binelim.
Asansöre binip odamıza çıktık. Eşyalarımızı yerleştirdik. Gamze yatağına uzandı. Ben de cama yöneldim. Gar De Lyon'daki trenlerine yetişme gayesindeki insanların telaşını büyük bir keyifle izledim. Çalışma masasındaki diz üstü bilgisayarı açıp, skype'a girdim. Kıvanç çevrimiçi gözüküyordu. Kıvanç'ı aradım. Anında cevapladı.
-Seni özledim deniz kızım. Sensizliğe alışık değilim.
-Ben de özledim Sarı kafa.
-Sarı kafa?
-Beğenemedin mi? Deniz kızım derken iyi ama değil mi?
Diyerek sırıttım. Gülümsedi.
-Doğrusu hoşuma gitti. Paris sana pek bi yaramış.
-Her şeyi sen planladın değil mi?
-Sevimli olduğun kadar zekisin de deniz kızım.
Gülümsedim.
-Sana bir sürprizim daha var.
-Sence bu kadar mutluluk yeterli değil mi?
-Sen daha fazlasını hak ediyorsun Damla.
Ciddileşmişti. Yüzümü normal bir ifade aldı. Kıvanç silkelenip gülümsedi.
-Ee nasılsın deniz kızım?
-Sensizim Kıvanç..

Sabah olunca güneş ışınları penceremden girip, yüzüme ulaştı. Gözlerimi ovuşturarak açtığımda, bilgisayarın hala açık olduğunu ve Kıvanç'ın elinde kahvesiyle bana baktığını fark ettim.
-Günaydın.
Dedi kahvesini yudumlarken.
-Tüm gece boyunca seni izledim deniz kızım.
-Kıvanç sen deli misin?
Hala gözlerimi ovuşturuyordum.
-Hayır, aşığım.

SonsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin