Ona yaklaştıkça sakinleştirmem gerekiyordu ama ben daha kötü oluyordum. Ya başına kötü bir şey geldiyse ya her şey için çok geç kaldıysam. Telefonumun çalıyordu arayan Zeynep'ti. Ona şu anlık bilmesi gerekeni anlatmıştım ama yine de arıyordu. Aramayı sonlandırdım ve telefonu sessize aldım.Yapbozun parçaları bir bir yerine oturuyordu. Gördüğüm kabusların benim için ve Altan Ağa için faydalı olacağını asla düşünemezdim. Kabuslarım sayesinde o adamın yüzü hâlâ aklımdan çıkmıyordu.
Beni kaçıran adam kafasına çorap geçirmişti. Rüyalarımda beni tekrar kaçırdığını görüyordum. Yüz hatları tam olarak belli olmasa da onun kim olduğunu anlamama yetmişti. Sadece bunu şu an farketmiş olmam beni korkutuyordu. O şeref yoksunu ya Altan Ağa'ya bir şey yaptıysa. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Sonunda varmıştım, taksiciye parasını ödedikten sonra villaya doğru koştum. İçimi buranın kendine ait kokusuyla doldurdum. Gözlerim dolmuştu kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Arabası her zamanki yerinde değildi.
Kapıyı neredeyse yumruklar vaziyette çaldım. Kapıya bakan yoktu. Aklıma kötü şeyler geliyordu. Altan Ağa'nın uyuyor olma ihtimaline karşı kapıya daha sert vurdum. Zile basmayı unutmuştum.
Hem zile basıp hemde kapıyı yumrukluyordum. Yine kapıyı açan yoktu. Göz yaşlarım yuvalarından firar etmişti.
"Aç kapıyı aç." dedim hıçkırıklarımın arasından.
Bahçe kapısının açık olabilirdi bu yüzden arka tarafa geçtim. Burası da kapalıydı. Yapacak hiçbir şeyim yoktu beklemekten başka. Mutlaka gelecekti ve ben o gelene kadar burada bekleyecektim. Hemen kötü düşünmemeliydim belki dışarıda bir işi vardır. Ya o adamla bir işi varsa ya geçen gördüğüm gibi bir yerlerde buluşmuşlarsa. Telefon numarasını da bilmiyordum. Başına bir şey geldiyse bundan haberim olmazdı ve elimden de bir şey gelmezdi.
Geldiğinde onu görebilmem için tekrar ön tarafa geçtim. Ona bir şey olursa kendimi asla affetmezdim.
Saatler geçmişti ama hâlâ gelmemişti göz yaşlarımı durduramıyordum.
Yere oturdum ve aklıma bir bir üşüşen anıların güzelliğinde kaybolmama izin verdim. Bu evi özlemiştim hemde fazlasıyla. Gözüm bahçede olması gereken hortuma takıldı. Altan Ağa'yı ıslatmama neden olan hortuma. Ağlamam sessiz iç çekişlere döndü ve o da yerini buruk bir gülümsemeye teslim etti. Telefonumu çıkarttım ve saatin kaç olduğuna baktım. Saat üçe geliyordu, 20 tane cevapsız arama vardı. Arayanlar Zeynep ve Mert'ti. Beni merak etmiş olmalıydılar ama bu konu benim iyiliğimden daha önemliydi. Zaman su gibi akıp gidiyordu ama Altan Ağa yoktu. Şu an tek ihtiyacım onu görmekti.
Güneşin altında oturduğum için sıcak bastırmıştı ve bunalmıştım. Yerimden kalktım ve su içmek için arka bahçeye geçtim. Çeşmeyi açtım, önce su içtim ardından da başımı çeşmenin altına dayadım. Saçlarım ıslanmıştı ve saçımdan tisortüme su damlıyordu. Bu bana iyi gelmişti daha kendimde hissediyordum.Zaman ilerliyordu ve benim sinirlerim iyice yıpranmıştı. Tekrar kapıya vurmaya başladım.
"Şu lanet kapıyı aç artık." diye bağırdım, ağladım ama nafile. Bilinmezlik ne kadar kötü bir şeydi onun şu an nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordum. Hemde başına her an bir şey gelebilecekken. Sırtımı kapıya yaslayıp yere oturdum. Bacaklarımı karıma çektim ve başımı bacağıma dayadım.
Gözlerim, ağlamaktan acıyordu bu yüzden gözlerimi kapattım. Uykum yoktu sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı.Yağmur yağmaya başlamıştı çok şükür ki bardaktan boşanırcasına yağmıyordu. Islanmamı umursamadım hava hâlâ sıcak ve boğuktu. Uykuya dalmak üzereydim sersemleşmiştim. Duyduğum ses beni kendime getirdi kafamı kaldırdım ve sesin geldiği yöne baktım. Gözlerim karanlıktan dolayı bulanık görüyordu. Birkaç kez açıp kapattıktan sonra her şey netleşti.
Bu Altan Ağa'nın arabasıydı hızla oturduğum yerden kalktım araba içeriye girmişti.
Arabadaki Altan Ağa'ydı onu gördüğüm için içimi tarifsiz bir sevinç kapladı. Buradayı ve iyiydi ona anlatmam lazımdı. Sonunda Altan Ağa da beni farketmişti şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Arabayı durdurdu ve şaşkınlığını atlatmak için bekledi. Bir birimize bakıyorduk gözlerindeki ifade sadece şaşkınlık mı anlayamıyordum. Yağmur hızını iyice arttırmıştı, yüzüme yapışan saçlarımı hoyratça kulağımın arkasına sıkıştırdım. Hâlâ arabadan inmemişti biraz daha bekleyecek olursa onu arabadan ben indirecektim.
Gözlerim ona bir bir anlatıyordu her şeyi, onun için ne kadar endişelendiğimi çığırıyordu adeta. Sonunda arabadan inecek kadar şaşkınlığını attığında kapıyı açtı. Gözlerini bir an olsun üstümden ayırmıyordu.
Arabadan indi ve "Dicle." dedi soru sorar gibi sanki gerçekliğimden şüphe ediyordu ama buradaydım ve bunun onun umrunda olup olmaması umrumda değildi.
Ona ilk defa bu kadar teslim olarak koştum, kollarımı boynuna doladım. "İyisin." dedim ne düşündüğünü bilmiyordum ve öğrenmek de istemiyordum benim için her şey donmuştu. Çenesi başıma değiyordu, kolları havada asılı kalmıştı. Gözlerimi kapattım, o bu anı sonlandırmadan ben ayrılmayacaktım.
Altan Ağa ellerini omzuma yerleştirdi ve yüzümü görebilmek için beni kendinden uzaklaştırdı.
Gözlerine bakmaya utanıyordum bu yüzden gözlerimi kaçırdım.
"Dicle sen." Sözünü tamamlamasına izin vermedim. İkimizde yağmurdan sırılsıklam olmuştuk.
Gözlerine bakmamaya özen göstererek "Islandın." dedim.
"Evet sende." dedi ama yağmurdan kaçmak için bir girişimde bulunmadık. Aniden ortalık aydınlandı ve ardından gök gürüldedi. Gök gürültüsünden korkuyordum bu yüzden irkildim.
Altan Ağa beni belimden tutup kapıya doğru ilerletti.
Kelime darağacını yitirmiş gibiydik konuşamıyorduk. Altan Ağa kapıyı açtı ve eve girdik kaç ay sonra ilk defa evden içeri adım atıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ #Wattys2019
RomantikDicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etmeden tutunduğu bir liman onun tek sığınağı olmuştu. Artık kaybedecek çok şeyi vardı. Onun en de...