Aradan bir hafta kadar bir süre geçmişti. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu ama bunun çok uzun süreceğini sanmıyordum. Çünkü her sessizliğin ardından olay çıkıyordu. Buna engel olamıyordum bu yüzden bazı şeyleri akışına bırakma kararı aldım.İş çıkışı Zeynep'le buluşup, dönerciye gidecektik. Buluşmamızın tek amacı vardı; Mert'in gönlünü almam. Daha bir hafta önce onu rahat bırakmamı söyleyen Zeynep şimdi zamanının geldiğini söylüyordu.
Koridorda ilerlerken çantamı unuttuğumu farkettim ve almak için geri döndüm. Çantam masanın üzerinde duruyordu, ilerlediğimde bir çocuk önüne geçti. O sırada çantamın kolu yanından geçen çocuğa takıldı. Telefonum çantamdan çıktı ve düşüşe geçti. O an her zaman yaptığım gibi saçmalayarak telefonumu kurtarmak için öne atıldım.
Başarılı bir hareket olmadığı kesindi. Aksine daha da kötü olmuştu yere düşen telefonuma basıp çocuğun da düşmesine sebep oldum.
Toparlandıktan sonra telefonumun parçalarını toparlamaya başladım.
N'olur bozulmamış olsun."Yok canım hiç önemli değil ben böyle iyiyim."
Sesin geldiği tarafa döndüm, konuşan düşürdüğüm çocuktu. Tekrar telefonuma yöneldim bataryayı taktım ve açılmasını bekledim. Ekranı biraz çatlamıştı, üstelik telefonu Leyla Teyze vermişti. Tabiki üzülürdüm kendi telefonum bile değildi. Daha bir telefona bile sahip çıkamıyordum.
Telefon açılmayınca daha çok üzülmüştüm.
"İstersen bir de ben bakayım." dedi yanımdaki çocuk ayağa kalkarak.
Bende onun yaptığı gibi ayağa kalktım ve "Sağolun ama gerek yok sizi de düşürdüm üzgünüm." dedim ve çantamı da alıp gittim.
"Moralin mi yok senin? Zaten telefonuna da ulaşamadım."
"Yok bir şeyim, Mert gelmedi mi?"
"Birazdan burada olur. Nasıl beğendin mi burayı?"
"Küçük ve şirin, beğendim."
Biz sohbete dalmıştık bu yüzden Mert'tin içeriye girdiğini geç farkettik.
Mert bizim de ona baktığımızı görünce yanımıza geldi. Biraz çekingen duruyordu her zaman ki Mert'ten biraz farklıydı."Mert otursana davetiye mi bekliyorsun?" dedi Zeynep. İlginç bir başlangıç olmuştu gerçekten.
Mert beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu her halinden belliydi.
Zeynep, Mert'in oturması için sandalyesini kenara çekti. Mert tereddüt eder gibi olduktan sonra oturmakta karar kıldı.
Zeynep'in bana kaş göz yapmaya başlamasıyla Mert'e hoşgeldin dedim.
Kafasını salladı ve elindeki telefonunu döndürmeye başladı.
Biraz sonra siparişleri verdik, garson gittiği zaman kısa bir sessizlik oldu. Ardından Mert suskunluğunu bozdu ve "Dicle seni buraya Zeynep zorla getirdi değil mi?" diye sordu.Bu soru karşısında biraz afallamıştım. Sanırım Zeynep haklıydı Mert gerçekten kırılmıştı.
"Hayır biz konuşuyorduk bir şeyler yapalım diye, bende seni de çağırabileceğimizi söyledim."
"Hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmayacağım, her şeyi biliyorum. Mert Dicle'nin seni kırmak gibi bir niyeti yoktu hatta o bu şekilde hissettiğin için çok üzüldü. Bu yüzden seni de çağırmamı istedi. Artık çocuk değiliz bu yüzden küs gibi davranmayı bırak." dedi Zeynep.
Mert bana bakıp cevap verdi.
"Evet çocuk değiliz, benim yaptığımda çocukça bir küslük değil bu çok farklı.""Anlıyorum." dedim üzerinde düşünülmüş bir cevap olmasa bile hiç yoktan iyiydi.
Zeynep'in elini hafifçe başına koyduğunu gördüm. Sanırım yeterli bir cevap değildi.
Daha iyisini yapabileceğimi umuyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ #Wattys2019
RomanceDicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etmeden tutunduğu bir liman onun tek sığınağı olmuştu. Artık kaybedecek çok şeyi vardı. Onun en de...