BÖLÜM 27

4.8K 464 66
                                    


''Sıra sende Kate.''

İsmimin anons edildiğini duyunca oturduğum deri sandalyeden kalkıp atış poligonunun önüne yürüdüm. Poligonun hemen dışında gri bir masa yer alıyordu. Masanın üzerinde duran siyah kulaklıkları taktım, ardından yine masanın üzerinde duran yarı otomatik tabancayı elime aldım ve atış poligonuna doğru çevirdim.

Derin bir nefes aldım önce. Daha sonra son bir buçuk ayda öğrendiğimiz atış tekniklerini bir bir uyguladım. Ayaklarım neredeyse bir omuz genişliğinde açık, vücut ağırlığım her iki ayağıma eşit dağıtılmıştı. Kabzayı tutan sağ elimin başparmağını ve işaret parmağını V şekline getirip, silahı tam olarak kavradım. İşaret parmağımı ise tetiğin hemen üzerinde yer alan gövdenin yan tarafına yerleştirdim ve kaslarımı serbest bırakıp hazırlandım.

Kırmızı ışık yanıp sönüp, başlama anonsu verildiğinde sağlı sollu çıkan her bir hedefe ateş etmeye başladım. Her bir hedef farklı yönden çıkıyordu ve o kadar hızlıydılar ki hepsini vurmak imkânsız gibiydi. Şarjörüm bittiğinde elimdeki silahı önümdeki masaya atıp sağ tarafımdaki başka bir poligona koştum ve oradaki masanın üzerine yerleştirilmiş denge bıçaklarını alıp yine karşıma çıkan insan figüründeki hedeflere bıçakları fırlatmaya başladım.

Yine YEM'de inşa edilmiş kocaman bir atış poligonlarının olduğu bir odadaydık. Ya da salon desek daha doğru olurdu sanırım. Yan yana yerleştirilmiş birçok atış poligonu vardı ama şaşırdığım şey bu değildi, her bir poligon kendi özelliğini taşıyordu. Mesela her poligondaki hedefler farklıydı. Nereden çıkacağı belli olmayan hedeflerdi bunlar. Bıçak poligonunda ise insana benzer hedefler çıkıyordu karşımıza. Bu hedefte kalbin, karaciğerin, midenin, şah damarın ve bileklerin üzerlerine kırmızı bir işaret konulmuştu. Bu hedeflere vurmamız gerekiyordu. Bıçakları hedeflere atıp görevi tamamladığımda mavi bir ışık yanmaya başladı. Hızlıca atış poligonundan çıkıp diğerlerinin durduğu bekleme yerine geri döndüm.

İçimde oluşan heyecan yüzünden nefes alamadım bir an. Bu heyecan başaramama korkusundan değildi. Silahların ve bıçakların içimde uyandırdığı o tarifi imkânsız güç yüzünden heyecanlanmıştım.

Yerime oturup diğerlerinde gezdirdim gözlerimi yavaşça. Toplamda koyu kahveler olarak altı kişiydik. Isabella, Rex, Tamara, Mike, Cody ve ben. Dayanıklılık ve dövüş eğitimini geçtiğimiz ve yarışı kazandığımız için hepimiz aynı üniformaya sahip olmuştuk. Başta ikinci turu geçip son yarışa kalanların koyu kahve olmamasına şaşırsam da pek sorgulamadım. YEM'in işlerine akıl sır erdirmem imkânsızdı. Gözlerim birden bire köşede oturan ve Rex'e işveli bakışlar atan Tamara'ya kaydı. Bir anda beynimde şimşekler çaksa da Rex'in ona yüz vermemesi bu şimşekleri kısa sürede durdurdu. Sessizce iç çektim. Tamara ile aynı takımda olmak sinir bozucu olsa da bunu kaldırmaya çalışıyordum. Her gün beni deli etmek için uğraşıyordu ama ona bu zevki tattırmıyordum. Onu umursamıyor, sözel tacizlerini görmezden geliyordum. Buna daha çok deli oluyordu.

Derin bir nefes alıp geriye doğru yaslandım ve düşücelerimden arınmaya çalıştım. Şu sıralar kafam allak bullaktı. Bazen delirdiğimi düşündüğüm zamanlar bile oluyordu. Bu korkutucuydu, dayanmaya çalışıyordum ama çok zordu. Unuttuğum o gün ile ilgil gördüğüm anılar veya rüyalar sürekli ensemdeydi, tıpkı gece çıkan öcü gibi bir anda geliyor, beni mental anlamda yaralıyor ve yine birden bire ortadan kayboluyordu. Her zaman uyuyor olmama da gerek yoktu. Bazen yemek yerken, bazen spor yaparken, bazen de yarışın yapıldığı salondayken kesik kesik anılar canlanıyordu zihnimde.

Genelde Galina'nın yüzünü görüyordum. Savaşıyorduk, beni fena benzetiyordu. En kötüsü de sonunu bir türlü göremiyor oluşumdu. Bu rahatsız edici görüntülerden bana geriye kalan tek şey başıma giren keskin ağrılardı.

KUKLA: Y.E.M  ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin