BÖLÜM 30

4.8K 464 68
                                    


Ruhunuzu kaybettiğinizi düşündünüz mü hiç?

Sizi insan yapan duygu yığınlarının yanıp kül olduğunu?

Ben tam olarak bunları düşünüyordum. Sanki hissetme özelliğimi kaybetmiştim. Ne gülebiliyor ne de ağlayabiliyordum. En kötüsü de içimdeki korku kırıntıları bir bir yok oluyordu. Sanki ölüp ölmemek ya da acı çekip çekmemek umurumda değildi. İstediğim tek şey oturup hiçbir şey yapmamaktı. Belki de ölümümü beklemekti tek amacım. Elimdeki dumanı tüten kahve fincanına baktım. Tıpkı bu duman gibi havaya karışmak istiyordum, yok olup bir hiç olmak. Belki o zaman huzura erişebilirdim. Belki o zaman içimde kaybettiğim tüm her şeyi bir bir geri alabilirdim.

Kahveden büyük bir yudum alıp gözlerimi kapattım. Kahvenin yumuşak tadı damaklarıma değdiğinde biraz da olsa rahatladığımı hissetmiştim. Vücudum geçen son yirmi dört saat sonucunda meydana gelen olaylar sebebiyle acıyordu. Victor'un gece kulübünün altındaki eğitim merkezine getirilmiştik dün. İlk önce buraya geldiğimiz için çok şaşırsak da, birkaç dakika sonra nedenini anlamıştık. Son sınavı geçmiştik. Şimdi sırada konsey üyelerinin seçimi vardı. Onlar kendini koruyabilecek en iyi adayı seçip himayesi altına alacaktı.

Yavaşça gözlerimi açıp tuvalet masasının yanına asılmış uzun siyah elbiseye baktım. Bu gece saha eğitimden kurtulan on üç kişi onuruna büyük bir davet verilecekti. Bu davete on iki konsey üyeleri ve onların aileleri de katılacaktı. Yani Simon da orada olacaktı. Gözlerimi yeniden kapattım. Onca kişi arasından yalnızca on üç kişi başarabilmişti. Bir kişi fazlalıktı.

Seçilmeyen adaya ne olacaktı?

Ya seçilmeyen aday ben olursam?

Yerimden kalkıp siyah bornozumu çıkardım ve yavaş hareketlerle elbiseye uzandım. Elbise bele oturmalıydı, etekleri ise yere doğru dökülüyordu. Sol bacak kısmında derin bir yırtmacı vardı. Yavaşça ellerimi elbisenin yumuşak yüzeyinde gezdirdim bir süre, tatlı bir his sardı parmaklarımı. Bu his hoşuma gitti. Hiç vakit kaybetmeden elbiseyi nazik hareketlerle üzerime geçirdim. İşin zor yanı fermuarını bir türlü kapatamıyordum, sanırım sıkışmıştı. Sinirle küfür savurdum.

''Hadi ama,'' diye kendi kendime konuşurken kapım tıklatılmıştı. Bir an donup kalsam da bedenimi kapıya doğru çevirip yürüdüm. Yavaş hareketlerle kapıyı açmaya başladığımda Rex görüş alanıma girdi. Kapıyı sonuna kadar açtım ve içeri girmesine izin verdim. Yavaşça odaya adımladı ve kapıyı kapattı.

''Burada olmaman gerekir,'' dedim. Buraya geldiğimizden beri onunla ilk yalnız kalışımdı, bu durum kalbimin atışını hızlandırdı.

''Biliyorum ama seni görmeliydim. Çok güzel gözüküyorsun,'' diye cevap verdi. Ardından gözleri açık fermuarıma takıldı. Ellerim ister istemez elbisenin ince askılıklarına gitti.

''Sıkışmış, bir türlü kapatamadım,'' dedim yavaşça.

Bakışlarındaki ağırlık kalbimi hoplattı. Nefesim hızlanırken bana bir adım atıp yaklaştı. Artık aramızda pek fazla bir mesafe yoktu. Uzandı ve fermuarı biraz aşağı indirip sıkıştığı yerden kolayca kurtardı. Daha sonra parmaklarının ucuyla sırtımın açıkta kalan yerine hafifçe dokunup fermuarı yeniden yukarı çekti. Bu işlem sırasında tüm gücümü kaybetmiş gibi hissediyordum. Dokunuşu beni yerle bir ediyordu. Ona karşı hissettiğim bu derin duygular karşısında korkmaya başladım. Bu kadar kısa bir süre de ona fazla bağlanmıştım ve bu hiç normal değildi. Rex elini yavaşça çeneme koyup hafifçe okşadı. İster istemez gözlerimi kapattım.

Sonra ''Sana bir şey getirdim,'' dedi fısıltıyla. Nefesini yüzümde hissediyordum ve bu beni feci derecede mahvediyordu.

Yutkundum ''Neymiş o?'' diye sordum. Elini çenemden çekip ceketinin cebine yöneltti ve iki adet çilekli kek çıkarıp bana uzattı.

KUKLA: Y.E.M  ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin