Bir kaç ay önce...
***
Alarmın sinir bozucu sesiyle uyanmadan hemen önce garip ve fazlasıyla rahatsız edici bir rüyanın pençesinde boğuşuyordum. Gözlerimi açtım ve aklım karışmış bir şekilde odamın beyaz tavanını seyretmeye başladım. Alnım boncuk boncuk ter olmuştu ve göğsüm hızla inip kalkıyordu. Rüyanın verdiği o rahatsızlık hissi kaybolurken derin bir nefes aldım. Ne gördüğümü bilmiyordum ama alnımı saran terler ve içimdeki o rahatsızlık verici his rüyamın ne denli kötü olduğunu gösteriyordu. Çok fazla sorgulamadım ve yattığım yerden yavaşça doğrulup yatağımın yanında yer alan alarma uzandım ve kapattım. Güneş doğmuştu ve gereksiz bir çabayla kapalı perdelerden içeri sızmaya çalışıyordu. Kollarımı havaya kaldırıp gerindim, ardından tüy kadar hafif battaniyemi kenara atıp lavaboya doğru yürüdüm.
İşe gitmem gerekiyordu ama bugün pek havamda değildim. Belki de gördüğüm ama hatırlayamadığım rüyanın etkisi yüzünden böyle hissediyordum. Derin bir nefes alıp lavaboya girdim ve yüzümü yıkadıktan sonra kafamı aynanın yanındaki duvara yaslayıp zar zor dişlerimi fırçaladım. Duş almama gerek yoktu, dün akşam o işi halletmiştim. Büyük bir çabayla esnememi bastırıp dişlerimi temizlemeye devam ettim. Hala uyukluyordum, gözlerim yarı açık bir şekilde ağzımı çalkalayıp mor renk diş fırçamı lavabonun yanında yer alan bardağa gelişigüzel bıraktım. Ardından her zamanki gibi aynadaki yansımama bakıp biraz somurttum, gözaltlarım yine balon gibi olmuştu. Elimi kaldırıp gözümün altından başlayıp çeneme kadar inen kırmızı ize yavaşça dokundum. Kulaklıklarımla uyuyakaldığım için yüzümün yarısında kablo izi çıkmıştı. İzin kaybolması biraz zaman alacak gibi gözüküyordu. Berbat, hatta acınası bir haldeydim. Derin bir nefes daha alıp zaten hep kabarık olan kıvırcık saçlarımın ne kadar dağınık olduğunu düşünüp biraz düzeltme girişiminde bulundum. Elimi ıslatıp birbirine dolanmış saç tellerini ayırmaya çalıştım ve kabarıklığının inmesi için biraz uğraştım. Saçımın neredeyse yarısı birbirine girmişti ve banyo yapmadığım sürece asla o karışıklığın üstesinden gelemeyecektim. Her zamanki gibi pes edip lavabodan çıkıp mutfağa doğru ilerledim.
Mutfağa girdiğimde yataktan yeni kalkmanın vermiş olduğu sersemlik yüzünden bir an neden burada olduğumu unutup boş boş etrafa baktım. Birkaç saniye sonra aklım başıma geldi ve hızla öne atılıp çay yapmak için ısıtıcıya su koydum. Genelde biraz sakar olduğum için şu ana kadar birkaç şey devirmem gerekiyordu fakat nedendir bilinmez, hala her yer yerli yerindeydi. Yavaş yavaş normalleşiyordum sanırım.
Bu kesinlikle iyiye işaretti.
Su kaynayana kadar balkona çıkıp temiz havayı içime çekmeye karar verdim. Dışarıda, insanın içini ısıtacak ve çıkıp yürüyüş yaptıracak kadar güzel bir hava vardı bugün. Kafamı eğip hafif çıkık karnıma baktım. Aslında yürüyüş yapma fikrini bir ara gözden geçirmem gerekiyordu. Biraz fazlalıklarım vardı... Hatta birazdan da fazlaydı. Birkaç kez diyete girmiştim fakat devam ettirmek sandığımdan da zor olmuştu. En uzun dayanma sürem sadece üç haftaydı. O zaman bile sadece bir kiloya yakın verebilmiştim.
Aslında okul harçlığımı çıkarmak için çalıştığım kafe'de hep ayaktaydım, sürekli iş ile ilgileniyor, koşuşturup duruyordum ama bu bile zayıflamama yardımcı olmuyordu. Dudaklarımı büzüp kaşlarımı çattım ve nedenini düşünmeye başladım. Belki de yediğim karamelli çikolata toplarındaydı bütün suç. Sanırım onları azaltmam gerekiyordu. İşte bu, daha da somurtmama neden oldu. Onları seviyordum ve her ne kadar çok çabalasam da onlardan vazgeçemiyordum.
Karamel benim en büyük aşkımdı ve ondan ayrılmaya henüz hazır değildim.
Yavaşça kafamı kaldırıp fazlalıklarımı düşünmeyi bıraktım ve öylece etrafı izlemeye devam ettim. Saat daha sabahın yedisiydi, birçok insan için bu çok erken bir saat olabilirdi ama cadde çoktan canlanmış, ayağa kalkmıştı bile. Sessizce yoldan geçenleri izledim. Hızlı hızlı yürüyen insan kalabalığı tüm caddeyi doldurmuştu. Bir an kırmızı beysbol şapkalı, ufak bir çocuk girdi görüş alanıma. Hafifçe tombuldu, elinde ise küçük bir paket tutarak koşa koşa caddeden geçiyordu. Bu Oliver'dı. Her zamanki gibi marketten dönüyordu ve eminim ki arta kalan parayla ilerleyen saatlerde dondurma ya da çocukların deli olduğu diğer şeylerden alacaktı. Gülümsemeden edemedim, çocuk tıpkı benim gibi çikolata delisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA: Y.E.M ( -TAMAMLANDI- )
Acción*Kukla serisinin ilk kitabıdır. *Kukla: Y.E.M (Yeraltı Eğitim Merkezi) *Kukla: Y.A.K (Yeraltı Konseyi) Yeryüzü herkes için aydınlıktır ama Yeraltında işler farklı yürüyordu. *** Andy Pierce sıradan...