Rıtkay ölmek istemiyordu, bu adamla yola da çıkmak istemiyordu, burada kalmak istemiyordu. Kafası çok karışıktı, belki parayı verse ölmekten kurtulabilirdi ama bir anlık deli cesareti ile kılıcını çekerek Üylük'e saldırdı. Ne de Ashas akademisine yeteneklerinden dolayı çağırılmıştı. Aklına gelen en sağlam saldırıyı yaptı: vezirin oyunu. Bu saldırı temel olarak düşmana bir saldırı olarak başlayan ve hasmın saldırıyı karşılamasına göre değişen bir saldırıydı. Rıtkay en iyi ihtimalle bir uzvunu en kötü ihtimalle de hayatını kaybederdi ancak bir büyücünün veya bir sakkharın bu hızda bir kılıç saldırısına –hele ki az önce bir büyü yapmışken- karşılık verme ihtimali yok denecek kadar azdı bu durumda Üykül saldırıyı engellemeye çalışırken kesinlikle ölürdü.
Üykül karşısındaki adamın ceseratine hayran kalmıştı: yalın kılıç üstüne saldırıyordu, hem de vezir oyunuyla. Vezir oyununda hız kuvvetten daha önemliydi. Başınızın üstüne kaldırdığınız kılıcınızı rakibinize karşı yay çizerek sallama üzerine kurulmuş bir oyundu. Başınızın üstündeki kılıç aşağı, rakibi ikiye bölecek şekilde değil; kanattan hamle yapacak şekilde sol veya sağ alttan sallamayı gerektiren bir hamle idi. Geri kaçabilirdiniz: hızlı iseniz kurtulursunuz yavaşsanız ölürsünüz; kılıcın geldiği tarafa göre blok koyabilirsiniz: yeteri kadar güçlü değilseniz kılıcınız elinizden uçabilir veya kol-bacak bir uzvunuzu kaybedebilirdiniz. Bu yüzden bu saldırıya en etkin karşılık saldırının geldiği taraftan tek kılıçla blok koyarken diğer elinizdeki kılıçla veya kama ile saldırı yapmaktı.
Bu normal insanların yapacağı şeylerdi ancak Üykül'ün her zaman farklı çalışan kafası yine işlemeye koyulmuştu: vezir oyunu saldırısı için hasmınızın kol mesafesi kadar yakınınızda olması gerekirdi. Bu da demek oluyordu ki...
Rıtkay saldırısını Üylük'ün solundan yapmıştı, ama işler planlandığı gibi gitmemişti: Üylük bir anda sağ açığa doğru manevra yaparak kılıç menzilinden kol menziline girdi ve Rıtkay'ın mide boşluğuna sağlam bir sol kroşe patlattı hatırladığı son şey de buydu zaten...
"Kalkmasan iyi edersin, bazen gücümü ayarlamakta gerçekten zorlanıyorum ve bu durumda istemeden karşımdakilere zarar veriyorum, ölmeni istemem arinnler seni aralarına almaktan gurur duyacaklardır"
Rıtkay etrafına bakınca gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüştü: yol arkadaşlarından birisi adam üstten başlayarak erimişti; ikisi kömürleşmişti ve kayalara bakılırsa bir tanesi de kayalara 'gömülmüştü'. Kan, idrak, bok kokusu üstüne gördüğü manzara karşısında kendisine daha fazla hakim olamayıp öğürmeye başladı ama sanki birisi midesine çamur doldurmuş ve o çamur kurumuş gibi hissetti.
"bak rıtkay sen beni tanımıyorsun ben de seni tanımıyorum, arkadaşlarının halini görünce bana kin duyabilirsin, hatta bunda haklısın bile, iki şeyi aklından çıkartma onlar yol arkadaşlarını yarı yolda bıraktılar; seni yarı yolda bıraktılar: ölmeyi hak etmişlerdi, ikincisi mağlup oldun ve artık benim kölemsin..."
Üykül yollarına devam ederken Rıtkay'ın tekrar bahtsız bir harekette bulunmamasını umuyordu. Çünkü gerçekten bu çocukta yetenek vardı, arinnlere katılmasını istiyordu. Ve konuşmaya başladı:
"Baksana Rıtkay nerelisin sen, kimmiş seni bu akademiye göndermeyen adam?"
"Efendi Üykül, ben Nubdunun uç beyliklerinden Dema'lıyım, ailem aslında çiftçilik yapıyorlar ancak Uç beyimiz olacak şerefsiz –tabirim için affınızı talep ediyorum- okulumuzdaki başarımı görünce benim yerime ashasa kendi oğlunu gönderdi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ejderha günceleri
Fantasiabildigin bütün dünyaları unut, bu dünya başka; burada herşey bambaşka...