"ne yapsak gitsek mi ki o tarafa?"
"gitsek bile ne yapabiliriz ki Ritka?"
"boş durmak koyuyor Niran"
"sakin olun, ellişer metre arayla dizileceğiz. Bir birimizi gözden kaybetmeyeceğiz. Ritka gördüğün yer tam olarak neresiydi, merkez orası olacak. Karşımızda bir ejderha olduğunu biliyoruz, bu yüzden –özellikle sen Ennab- panik yapmamaya çalışın –"
"tam olarak aklındaki plan nedir?"
"aklımda bir plan yok Niran ancak takip yayı oluşturarak pozisyonumuzu korumamız gerektiğini düşünüyorum: olası bir terslikte neyimiz var neyimiz yok saldıracağız. Karşımızdaki ejderha bile olsa... mesafeyi –Niran en uzun teknik koşunda kaç metre gidebilirsin –"
"üç yüz metre-"
"iki yüz metreye indireceğiz. Daha fazla ve ya daha az değil, unutmayın elimizde ne varsa saldıracağız..."
Gençlerin bu sabırsız konuşmaları hele ki ne olduğunu; ne kadar güçlü olduğunu bilmedikleri bu düşman karşısındaki sabırsızlıkları arkadaşlarının henüz mağaradan çıkmamış olmasından kaynaklanıyordu. Üykül mağaraya güneş tepedeyken girmişti ve neredeyse güneş batmak üzereydi ancak halen herhangi bir gelişme olmamıştı. Atlarını geride bırakarak seri adımlarla ilerlemeye başladıklarında hafiften bir sarsıntı olmuştu ve bunu ilk hisseden Niran olmuştu.
Sonrasında ise öyle bir deprem olmuştu ki sarsıntı dolayısıyla gençlerden hiçbirisi ayakta duramamış ve yere kapaklanmışlardı. İlk sarsıntı yirmi saniye kadar sürmüştü, sonrasında ise yaklaşık bir dakikalık bir durgunluk olmuştu ve bunu yaklaşık beşer saniye aralıklarla yirmişer saniye süren sarsıntılar izlemişti. Herkes şaşkın ve ne yapacaklarını bilemez bir halde Kedil'e bakarlarken bu sefer içerisinde ejderha ile beraber Üykül'ün de bulunduğu dağın tepesi şiddetli bir gürültüyle patlamış ve etrafa alevler püskürtmüştü...
MİRİZ BEYLİK KONAĞI DIŞI
Miriz Bey'i Arbatuy, ne olduğunu anlamamıştı ancak bir bey olarak tüm imkanların seferber edilerek halkın durumunu öğrenebilmek ve gerekli olması durumunda herkese yardım edebilmek adına herkese ivedi olarak emirler yağdırmıştı. Zira Miriz, Miriz olalı ne böyle bir deprem görmüştü ne de bir volkan patlaması. Şehirde beylik konağı dahil olmak üzere birçok yerde ciddi hasarlar vardı, bu hasarların durumunun da tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmekteydi.
İlk etapta Bey Arbatuy, üst komuta askerleri ve divan üyelerini, kriz masası kurdurup belirli yerlere ve belirli görevlere yollamıştı bile. İlk yaptırdığı şey de sivil zayiatın en az seviyede olabilmesi için yıkılan yerleri tespit ve enkaz altındakileri kurtarabilmek adına asker gönderilmesi oldu. Miriz hem büyük hem de kalabalık bir şehirdi. Neyse ki toplama vurulsa taş yapılar tüm şehrin yüzde otuzu ancak ederdi. O taş yapıların da beylik konağı kadar sağlam olmadığı ve beylik konağında da kısmi göçükler olduğu düşünülünce Miriz'in işi gayet zor gibi görünüyordu.
Arbatuy tekrar taş binaya baktı ve göçüğün altında kalmadığı için bir kez daha şanslı olduğunu düşündü ancak kendisine konağından gelen haberler hiç de umduğu gibi değildi: eşi ve çocuğu kendilerini konaktan dışarı atmaya çalışırlarken göçük altında kalmışlardı. Ne yazık ki Arbatuy'un çocuğunun küçük bedeni taşların altından çıkabilecek kadar güçlü değildi. Yine de bir bey olarak asli görevlerinden birisi olan halkının güvenliğini kendi üzüntüsünden üstün tutmuştu,
"beyim emrettiğiniz gibi askerler ve asesler gerekli tedbirleri aldılar. Şu ana kadar şehirdeki hanelerin neredeyse yarısında ciddi hasarlar tespit edildi. Evlerin büyük çoğunluğunun ahşap olması dolayısıyla can kaybı korktuğumuz kadar yok. Ayrıc-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ejderha günceleri
Фэнтезиbildigin bütün dünyaları unut, bu dünya başka; burada herşey bambaşka...