ANTRLAR DİVANI

253 20 13
                                    


Niran, Ennab ve Nultas girdikleri meditasyon durumundan çekilip çıkartıldıklarında alenen sevinmişlerdi zira bunu Üykül’den başka kimsenin yapamayacağını düşünüyorlardı. Ancak karşılarındaki bir manga asker bir anlık sevinçlerini kursaklarında bırakmıştı. Buna en çok üzülen de duygularını artık saçlarındaki renk değişimleri ile gösteren Niran olmuştu: alev kırmızısı saçları usulca daha açık bir renge dönüşmüş sonrasında tekrar eski haline geri gelmişti. Adamların tehditkar olmamaları biraz da olsa rahatlatmıştı kızları,
“hanımlar, lütfen bizi takip edin: Elçi Ritka divana geleceğinizi beyan etti. Divandan bekleniyorsunuz”
“Ritka nerede?”
“Lütfen bizi takip edin küçük hanım, sizin sorularınızı cevaplamak için gelmedim buraya: divana zamanında yetişmeniz için geldim” Ennab her ne sinirlenmiş olsa da bu adamlarla hiçbir şekilde baş edemeyeceklerine dair bir his vardı. Kaldı ki adamların derdi onlara zarar vermek olsa meditasyon halinde olmasalar bile istedikleri gibi öldürebilirlerdi. Adamların auroları kızların üzerinde bir baskı oluşturmuyor olsa da dikkatli gözleri alenen görmüştü ki aurolarını zırhlarının üzerinde bir zırh katmanı şeklinde dağıtmadan tutabiliyorlardı. Altın kadar parlak zırhları güneşte parlıyor olsa bile zırhın üzerindeki enerji haresi basit zırhlar olmadığının göstergesiydi.
Adamların ilginçlikleri bununla da bitmiyordu: hepsi sağ elinde uzun mızraklar ve sol ellerinde kavisli üçgene benzer kavisli kalkanlar tutarken, bellerinde kavisli çapraz kılıçlar; bacaklarında sadak dolusu okları; sırtlarına asılmış yayları ile kendi diyarlarındaki farklı sınıf askerlerin kullandıkları silahları taşıyorlardı. Miğferlerindeki işçilik kulaklarını korumayı amaçlarken, sergilenen ince el işi alınlıkla buluştuğunda bir kartalı tasvir ediyordu. Kartalın gözlerindeki küçücük yakutlar ve ağzındaki kırmızı mücevherle işlenmiş dil, muhtemelen en zengin insanlarının bile ağzını sulandıracak kadar güzeldi.
“peki kıdemliler, lütfedip kim olduğunuzu bizimle payl –“
“sahibe Ennab, bizler sadece antrların kolluk kuvvetiyiz: kim olduğunuzu sormaktan maksadınız kim olduğumuza göre tepki vermek ise böyle bir şeyi kesinlikle tavsiye etmem. Kapıda gördüğünüz Khudch gibi güçleri baskılanmış Khudchlar değiliz biz. Yeteri kadar açık mı?”
“efendim arkadaşımızı mazur görün kendisini yanlış ifade etti, kim olduğunuzdan kasıt sizin gücünüzden ziyade arkadaşımızla aranızdaki irtibat yani –“
“Sahibe Nultas, arkadaşınız elçi olarak sizleri antr divanına davet etti; bizler de sizlerin refakatçileriyiz. Başka sorunuz yoksa lütfen yola koyulalım.” Konuşan adam bu cevabı verir vermez mangadaki tüm askerler sol ellerinde tuttukları kalkanlarını sırtlarına asmışlardı. Kızlar ne olduğunu anlamasa da hepsinin etrafı kalkanların asılmasıyla birlikte çevrilmişti,
“sizin kudretinizle oraya ulaşmamız günler alır o yüzden sizlere biz yardımcı olacağız.” Niran adamın açık sözlülüğüne sinirlenmişti ama diğerlerinden farklı olarak gizliden gönderdiği birkaç lanetin adamların dikkatini bile çekmediğini fark ettiğinden beri başına geleceklere razı olmanın en iyi olduğunu düşünerek hiçbir şey söylememişti. Adam, kızların hazır olup olmadığını umursamadan askerlere emir verdiğinde kızlar kendilerini sadece yoklukta hissetmişlerdi ve bir sonraki saniye gördükleri şey sadece dev gibi bir saray olmuştu.
“bundan sonra sizlere arkadaşım Adnıj refakat edecek. Gerekli bilgileri o verecek –“
“hanımlar, antrlar size sormadan konuşmayın; cevaplar haricinde bir şey de söylemeyin. İçeride bir antr huzurda; arkasında Elçi Ritka var sizler de Elçinin üç adım gerisinde duracaksınız. Unutmayın söz hakkı verilmeden konuşmayın sakın ola ki boş konuşmayın. Ha az daha unutuyordum elçinin üç adım gerisine geldiğiniz anda hepiniz sol dizinizin üzerine çökün…”
“bari sen biraz konuş –“
“unutmayın boş konuşmayın” adam bu sözü söyledikten sonra arkasını dönüp yürümeye başlamıştı bile. Sarayın giriş kapısından adımlarını attıkları anda kapının iç tarafında sağa ve sola pusu atmış gibi bekleyen iki asker daha çıkmıştı ve bunlar da hiçbir şey söylemeden sadece ellerini uzatmışlardı,
“ne?”
“a pardon silahları bırakıyorsunuz hanımlar, emin olun silahlı selamlama prosedürleri çok daha zorlayıcı.”
“sanki kullansak da bir şey –“
“kara doğa druidi, ilginç bir türsün ama bir Khudch olarak ben bile refakatçilerinize yaptığınız laneti fark ettim. Hayır değil silahlarınız güçleriniz bile bir işinize yaramaz. Silahlarınızın alınmasının bir tek sebebi –“
“neymiş çok merak ettim”
“var Niran hanım: silah ya güvenli olmayan yerde ya da savaş- çatışma halinde taşınır. Burada kimse size zarar vermek istemiyor ve güvendesiniz. Silahlar gereksiz kısaca.” Bu esnada nereden çıktığı belli olmayan birkaç hizmetçi kızların üzerindeki savaş teçhizatlarını da usulca çıkartmaya başlamışlardı bile. Normal bir zaman olsa Nultas da Niran da bu kadınları elde edebilmek için hayatlarını bile verirlerdi: alenen kusursuzluğun vücut bulmuş haliydiler.
Tüm silahları ve gereksiz görünen savaş aksesuarları ellerinden alındığında kızlar Adnıjı takip etmeye başlamışlardı,
“evet sahibeler, burası antrların evi. Birçok yerde saray olarak görebilirsiniz ama bu tamamen bir yanılgıdır. Ben de Adnıj, sizlere saray içerisinde refakat edeceğim. Antrların ordusunda –“
“antrların ordusu mu var?”
“evet Ennab hanım. Neyse antrların ordusunda generalim. Yani kıdem olarak sizi karşılayanların düşük rütbeli kimseler olduğunu düşünmeyin benim üstüm ve hesap verdiği kişi Antr Choun ve kendisi ikinci ordu komutanı olur.”
“ikinci mi, kaç ordu var?”
“saymadım ama özetle şöyle diyeyim: Eynetes hanım, Üstad Thelepsh hariç tüm antrlar birer orduya sahiptir. Kısaca doksan sekiz ordu var. Her ordunun dört generali var. Benim ordumdaki en kıdemli general benim.”
“sayınız çok fazla mı peki?”
“gücümüzü anlamaya çalışıyorsun sanırım ama anlatmam pek de mümkün değil. Siz dördünüz güçleri sınırlandırılmış bir Khudchu öldürebilmekten acizsiniz ancak bizim Yıj sizinse dev dediğiniz yaratıklar bir Khudch kadar güçlü olabiliyor. Ve yıjların sayısı bile bizim ordularımızdan fazla –“
“e bu milyonlarca demek –“
“evet ve biz nerdeyse her ay onlarla savaşarak sayılarını sabit tutmaya çalışıyoruz. Kısaca hayalinizin ötesinde gücümüz var. Bence etrafı inceleyin” hiç kimse lütfedip de etraflarına bakmamıştı: belki etraftaki her şey paha biçilemez veya çok güçlü silahlardı ama onların bunu anlamaya imkanları ne de olsa yoktu…
-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-
Niran antrların huzuruna çıktığı zaman garip bir hisle yüreği dolmuştu: sanki burada tanıdık bir sima varmış ama kim olduğunu bir türlü hatırlayamıyormuş gibiydi. Karşısında yüz tane antr kendileri için tahsis edilmiş; her hangi bir özelliği yokmuş gibi görünen garip koltuklarında gelenleri incelemekle meşgullerdi sadece. Kimisinin yüzünde meraklı bir ifade varken kimisinin yüzünden umursamazlık, kimisinde kin kimisinde de heyecan vardı. Kapıda kendilerine bir dizi malumatlar veren Khudch, onlara kalkmaları söylenene kadar kesinlikle sol dizleri üzerinde beklemelerini söylediği için de diz çöktükten sonra kalkamamıştı.
Kendisine sonsuzluk gibi gelen bir sürenin ardından ayağa sonunda kalkabilmişti, ama kalkmasının sebebi kalkmalarına dair bir buyruk gelmesinden değildi: sadece Ennab ve Nultas’ın kalktıklarını fark etmişti. Niran ise hala antrların yüzlerine bakarak aralarında tanıdığı kişinin kim olduğunu anlamaya çalışmakla meşguldü,
“hoş geldiniz hanımlar, sizlere ilk önce dinlenebileceğiniz bir yer mi verelim yoksa hemen konuya mı girmek istersiniz?”
“ateşiniz daim olsun yüce antrlar, nazik teklifinizi kalbimiz kırılarak geri çevirmek zorundayız zira içerisinde bulunduğumuz durum dinlememize müsaade etmiyor” Niran bu kelimelerin dilinden döküldüğüne inanamamıştı zira bu daha çok Ennabvâri bir konuşmaydı,
“öyleyse küçük hanım neden anlatmıyorsunuz?”
“kapılarımızda insanlığı yok etmeye gelen gümbür gümbür bir kuvvet var ve bizler insanlık olarak ne yazık ki bu güce karşı durmaktan aciziz.”
“bütün dünya sizlere tahsis edilmişken neden basit bir gücün karşısında duramayasanız ki?” Niran konuşan kadının yüzüne dikkatlice bakmıştı, tanıdık gelen kişinin bu olup olmadığından emin olamamıştı, şu anda emin olduğu tek şey bu sorunun canını feci halde sıkmış olduğu idi,
“yüce antr hanım, bulunduğunuz konumdan anladığım üzere buradaki en kıdemli antr sizsiniz ve bu kıdeminizden dolayı da eminim ki dünya üzerinde bıraktığınız hediyelerinizin, geçen zamanla beraber ne duruma geldiğini; yine bu geçen zaman içerisinde insanlığın kaderine bıraktığınız hangi tohumların şer meyvesini verdiğini bildiğinizi düşünüyorum –“
“ıpkhakova baapshıst, area bibdruma bara Eynetes?” yaşlı ama gayet arif görünen bir antr konuşmuştu ama söylenenden tek bir kelime anlamamıştı Niran, bunu da tanıdığını düşünmüyordu ayrıca,
“söylemek istediğini anlamadım küçük hanım daha açık konuşur musun?”
“efendim müsaadelerinizle konuyu toparlayarak sizlere izah edeyim. Bu arada ben Ennab, -“
“Rebid kartalının yavrusu demek” dedi başka bir tanesi “devam edin”
“efendim, Nubdu kralının ve dünyada hüküm süren diğer kralların toplamış oldukları ve bizlerin antr Thelepsh’in öğrencisi –ilk öğrencisi ve sahiplerin ilk sahibi Theshup’tan aldığımız bilgilere göre, sizlerin insanoğlu adalet ve inşa amacıyla hediye etmiş olduğunuz güç yani enerji insanların bünyelerinden çekiliyor. Bununla beraber sizin daha önceden tanıdığınızı düşündüğümüz, bir khudch –sizin geride bıraktığınız bir khudhc, sizden intikam alabilmek hırsıyla dünyaya ejderhaların tekrar gelmesini sağladı. Sizin bize tahsis etmiş olduğunuz ve güç vererek bizlerle takdis etmiş olduğunuz dünyamız yıkılmanın eşiğinde. İnsanlar olarak sizden temennimiz, daha önce ismini dahi duymadığımız yaratıklarla mücadelemizde, ejderhalara karşı savaşarak bizlere yardımcı olmanız.”
“ben Thelepsh küçüğüm, Theshup’un hocası ve insanoğluna gücü ilk kez veren antr. Öncelikle gücün sizden ayrıldığını duyduğuma üzüldüm. Geride bıraktığımız ve sizin Khudch olduğunu düşündüğünüz kişinin kim olduğu konusu ise bana pek de tanıdık gelmedi açıklar mısınız?”
“müsaadenizle yüce efendi, Ben Nultas, eskiden bir prensestim lafı uzatmadan konuşmak isterim ancak ne kadar başarılı olacağımdan emin değilim. Nira adlı köklü bir devletin prensesiyim ve bu devletin kökleri neredeyse ezelidir. Gücün ortaya çıktığı ilk dönemlerde –ki o kadar eski bir dönemdir ki kimse net olarak bilmez veya yazılı bir kaynak yoktur, Nira hükümdarı ağır bir yenilgiye uğratılarak gururu ayaklar altına alınmış ve bu yenilginin sonucu olarak da ülkesi tüm dünyanın en haysiyetsiz, gaddar, ahlaksız kısaca en kötü ve kötücül insanlarının sürüldüğü bir çöplük haline getirilmiştir.
Benim dedem ve babam ülkemizin bu makus kaderini değiştirmek için yollar ararlarken de maalesef kendisine kahin diyen ismini kimsenin bilmediği bir kadının etkisi altına girerek, babam dedemi öldürmüş ve dünyanın mutlak yıkımının eşiğine gelmesine sebep olmuştur. Özetle Nira imparatoru Darius, kendi ülkesinin düzenini diğer ülkelere taşıyarak onlardan intikam alınmasını amaçlamıştır. Birçok farklı devlet erkanının ve yol arkadaşlarımın rehberliğinde ve elbette gördüklerim dolayısıyla en azından ülkeler arası savaşın bastırılması ve diğer yaratıklarla ortak mücadeleye girilmesi adına İmparator Darius’u tahttan indirerek yerine geçmem emredildi –“
“kim tarafından?” Nultas kim olduğunu söylemeye gerek duymayan antrı aramış olsa da bulamamıştı; Niran görmüş ama tanımadığına kanaat getirmişti,
“sanırım beş farklı kral, yirmi otuz sahiplerin sahibi –ki buna Sahip Theshup da dahil; bir de Üykül’ün bulunduğu bir konsey tarafından yüce efendi –her hangi bir cevap gelmeyince Nultas devam etmişti- babamı tahttan indirmem bulunduğum seviye itibariyle zor olmadı. Zaten babam da tahta babasını öldürerek geçtiği için benim de babamı öldürerek tahta geçmemi kimse yadırgamayacaktı –babasını öldürdüğünü ilk kez açık açık dile getirmişti Nultas ve bunu haklı olarak yapmış olsa bile yüzünde kendinden utandığına dair ifadesini gizleyememişti- ancak işler planlandığı gibi gitmedi.
Son anda kahin taht odasına girerek, benim gücümü baskıladı ve buraya geldiğim zaman gördüm ki kendisiyle mücadele etmeyi düşünmüş olduğum kişinin bir khudch’muş. Ve öğrendiğimiz diğer bir bilgiye göre, khudchlar buraya hapsedilmiş veya sizin yanınızdalar. Bu da demek olur ki bıraktığınız bir Khudch var…” Niran, Nultas’ın güzel bağladığını düşünmüştü.
“bir khudch mu bıraktınız?” az once antr dilinde konuşan tekrar konuşmuştu ancak bu daha çok gürleme şeklindeydi ve Niran alenen donduğunu hissetmişti. Antr’ın baktığı tarafa baktığında ise nispeten daha genç görünen antrlara baktığını gördü: onlar bile oturdukları yerlerde tedirgin olmuşlardı,
“usta Shouaphie, sadece kendi adıma konuşabilirim ve ben geride kimseyi bırakmadım…” adam ikincisine bakmıştı,
“ustam toplam dört sefer yaptım ve üç seferde kimseyi sağ bırakmadım dördüncü seferde ise kalanlar kendileri teslim oldular zaten: hepsinin çetelesi mevcut, sağ kalan veya kaçan yok. Dağlara yele serdim ovalarını suya saldım”
“usta Shouaphie, çok uzatmanın alemi yok buradaki kimsenin –“
“tüm saygımla Eynetes, cüretimi mazur görün zira atlamış olabileceğimiz –“
“sakın Rukwousos sakın” ismi Shouaphie olan antr ayağa kalktığında Eynetes ve onun sağındaki antrlar hariç tamamı ayağa kalkmışlardı ama Shouaphie’nin ayağa kalkmasıyla sanki Ruzelb dagı yerinden oynamıştı da kimse ne bunu umursamış ne de Rukwousos’un üzerine gitmesini umursamış görünmüştü. Niran bu sırada düşen yıldırımların sesini farketmişti: gayet uzaktan gelse de seslerin şiddetinden gücü anlaşılabiliyordu. Niran mesafeyi düşününce ‘güvenli olmayan bölgelerde’ bir yıkım yaşandığını düşünmüştü,
“tuzak kurulduğu zamanı biliyorsunuz: o zaman bir khudch –“
“senin evlenmek istediğin-“
“duygularımı bu işe karıştırmadım, işimi bitirdiğim zaman o da ölmek üzereydi. Geriye kalan diğer khduchlar gib –“
“Rukwousos, sesine dikkat et, Usta siz de lütfen sakinleşin ve oturun” Niran, hanım hanımcık oturmuş, ellerini kucağında birleştirmiş Eynetes’in diğerleri üzerinde tahmin ettiğinden daha büyük bir tahakkümünün olduğunu anlamıştı zira Rukwousos sinmiş, Usta Shouaphie ise yerine geri dönmüştü.
“durumumuz bu şekilde efendim, bu yüzden sizlerden yardım istemeye geldik” ve uzun aradan sonra ilk kez Thelepsh konuşmuştu,
“dilimden çıkacak olanlara kalbim elvermiyor olsa bile küçüğüm kolaylaştıracak bir yolum yok: maalesef sizlere yardımcı olamayız –“
“ama efendim” Thelepsh elini kaldırarak Ennab’ı susturmuştu,
“olmayız demiyorum olamayız diyorum, antrlar ve buradaki khudchlar Ruzelb’ten ayrılamazlar”
“siz antrlar, insanlara anlayamadıkları bir güçle beraber bir keşmekeş verdiniz: düzeni sağlamadan dünyadan çekildiniz ve şimdi de yardım edemeyiz mi diyorsunuz? Ne halt yemeye o kadar zahmet çektiniz madem, bıraksaydınız da insanlar umutları yeşermeden önce geberip gitselerdi. Erinde geçinde yıkımlarını ölümlerini izleyeceğiniz kimseler için neden zahmet ettiniz” Niran cümlesini bitirdiğinde herkes buz kesmişti özellikle Nultas Ennab ve Ritka ölecek gibi bir ifadeye bürünmüşlerdi,
“efendim arkadaşımızı –“ diyerek Ennab araya girmeye çalıştığı anda belki de suçunun yüzüne vurulması kendisine agır gelen Rukwousos koltuğundan ayağa kalkmıştı, Niran sonra olanları kendi gözleri ile hiçbir şekilde görüp idrak edemeyecek olmasını biliyordu ancak yüreği sevinçten yerinde duramıyordu,
“bana bak Rukwousos, bir daha yol arkadaşlarımdan birisine elini uzatmayı deneme bile. Hepinizi ikaz ediyorum: dalıma el uzatanın ormanını kuruturum” diyen ses Üykül’den başkasına ait değildi çünkü. Üykül’ün bomba gibi patlayan hamleleri henüz divanda yeterli etkiyi oluşturmamış olacaktı ki, adının sonrada Choun olduğunu öğreneceği antr, tüm gücüyle yerinden fırlayarak Üykül’e doğru hamle yapmıştı bile. Gözle görünmeyecek hızının Üykül’de korku esamesi bile oluşturmamış olduğunu Niran tüm benliği ile biliyordu ki havada süzülen bir beyaz mendil dikkatini dağıtmıştı. Bu mendille beraber Choun Niran’ın algısının dışında bir hızla geçtiği kılıcını durdurmuş ve sol dizinin üzerine çökmüştü,
“yeter bu kadarlık şaklabanlık. Herkes yerine geçsin!” Niran, mendilin Eynetes’e ait olduğunu düşünmüştü ama kadının yerinden kalkıp mendili bırakmasını ve geri yerine oturmasını göremediği için emin de olamamıştı,
“ya Rukwousos, tek delinin sen olduğunu mu sanardın?” diyerek sessizliği Shouaphie bozmuştu,
“yeter Shouaphie. Küçük hanım, Elçi ve olmaması geren antr: haddinizi bilin bu sizi son ikazım. Ve size yardıma gelemiyoruz dememizin bir sebebi var: bizler yüz bir antrız ve bu yüz bir antr bir araya gelmeden de Ruzleb’den çıkamayız –“
“beklediğiniz kim antr Eynetes?”
“Abrit, ejderha ile yaptığı savaştan sonra divandan ayrıldı –“
“tabi ayrılmasının asıl sebebi ilan etmek üzere olduğunuz diğer savaştı değil mi hanımım”
“uzatmayalım Shouaphie, o başka ko –“
“Abrit hazırlanıyor az sonra o da burada olur…” bu sözle beraber divandaki herkesin yüzünde bir tedirginlik ifadesi oluşmuştu…

ejderha günceleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin