Tüm hazırlıklar tamamlana kadar nerdeyse bir hafta geçmişti ve bunun asıl sebebi Üykül ve arkadaşlarına göre zırhların hazırlanmasıydı. Bu süre zarfında Üykül arkadaşlarına -Kedil de buna dahildi- akademide kaldıkları üç aylık zaman içerisinde neler yaptığını; Tülüghan'ı nasıl bulduğunu; nasıl yetiştirdiğini, tüm bilgilerini ona nasıl aktardığını okuduğu kitapları vs her şeyi tüm detaylarıyla anlatmıştı. Tüm detayları dinleyenler aslında konuların o kadar da merak edilecek konular olmadığında hem fikirlerdi. Deyim yerindeyse Üykül, saraydaki hayatını deyim yerindeyse burada da devam ettirmişti. Anlattığı kadarıyla da her şey ileri derecede sıkıcıydı: en azından Üykül haricindekiler böyle düşünüyorlardı. Bu bir haftalık zaman diliminde yaşlı kurt da Kedil de Üykül'e normal bir öğrenci gibi davranarak ona hayatı cehenneme çevirmişlerdi. Tabi bu esnada Ritka da dersinde efelendiği Üstad'ın çıraklığını yapmış ve birkaç öğrencinin kısa zaman içerisinde dikkate değer bir gelişme kaydetmesini sağlamıştı. Bu teorik eğitimi de Üykül'ün yardımıyla bir kitapçık haline getirmiş ve bunu da yaşlı kurda onaylatarak ashas akademisine katkıda bulunanlar arasına adını yazdırmıştı.
Ayrıca derslerine de bu bir hafta boyunca mecburen devam etmek zorunda kalmışlardı ve yola çıkmadan önce Kedil'e bir takım bilgiler bırakılmıştı. Bu bilgiler gençlerin giremediği tüm derslerin özeti niteliğindeydi. Yaşlı kurt özetle Kedil'i onların başına öğretici olarak tayin etmişti. Gruptan hiç kimsenin buna bir itirazı yoktu hatta olamazdı. Her ne kadar grup güç açısından eksik kalmasa da taktik ve tecrübe açısından kendilerini yeteri kadar geliştirme imkanı maalesef bulamamışlardı. Bu yüzden de Kedil'in varlığı onlar için bir avantaj olacaktı. Yola çıkacakları günün gecesinde Yaşlı kurt onları yanına çağırarak son bilgileri de vermişti...
Ertesi sabah henüz akademide kimseler ayaklanmamışken geceleyin heyecandan uyuyamamış olan gençler ahıra giderek atlarını almışlar ve hızlıca çıkmışlardı. Yaşlı kurdun bizzat emri olduğu için karşılaştıkları hiç kimse onlara neden veya nereye gittiklerini sormamışlardı. Belki de askerliğin en güzel yanı buydu: emredildikten sonra emri yerine getirmek haricinde hiç kimse hiçbir şeyi düşünmüyordu. Önemli olan emri en iyi şekilde yerine getirmekti. Son sürat atlarını limana doğru sürerlerken kimsenin aklında nelerle karşılaşabilecekleri konusunda bir fikir yoktu. Yüzünde bu belirsizlik okunan tek kişi güzeller güzeli Ennab'dı. Bu da zaten onun her zamanki haliydi.
Limana geldikleri zaman işlerin ters gitmemesi ve bir an önce çıkabilecek geminin hangisi olduğunu öğrenebilmek adına liman amirliğine gitmişti. Gördüğü tek şey ise kendilerinden önce gerekli bilgilerin paylaşılarak yapılan yardımdı. Eredin Beyi gerekli önlemleri alarak gençlerin işlerini gayet kolaylaştırmıştı. Geminin ismini alan gençler beyden gelen ayrı bir buyrukla gemi kaptanının yanına gitmişler ve kendilerine –gemi bir ticaret gemisi olsa da- yer bulmuşlardı. Gerçi arkalarında bu kadar destek varken yer bulamamaları ilginç olurdu.
Kaptanın verdiği bilgilere göre bu yolculuk nerden bakılsa bir hafta sürecekti. Karadan gitmeyi deneseler değil bir hafta bir ayda bile Miriz'e ulaşamayacakları için gayet sevinmişlerdi. Ancak Ennab'ın kafasına takılan bir şey vardı: Mirizden Eredine gemiler üç veya dört günde giderken Eredinden Mirize neden bir haftadan önce gidemiyorlardı. Gerçi söz konusu gemi olunca Ennab her halükarda şüpheci olacaktı, babasının söyledikleri onun için gayet önemliydi zira...
"lan sen geri zekalı mısın?"
"noluyor la, ben söylerdim bunu sürekli sana. Hayırdır ritka?"
"lan bugatyil'in babanla olan işlerini neden açık ettin?"
"ne ben anlatayım ne de sen dinle Ritka ya, hiç uğraşamayacağım şimdi..."
"ben de dinlerim Üykül, hatta siz de dinlersiniz değil mi kızlar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ejderha günceleri
Fantasibildigin bütün dünyaları unut, bu dünya başka; burada herşey bambaşka...