Üykül, Ezzkab'ın çalışma odasına girdiği zaman gereksiz yere büyük ve gereksiz gösterişli bir oda ile karşılaşmayı beklerken, sade düzgün ve küçük bir odayla karşılaşmıştı istemeden de şaşırmıştı bu duruma. Etrafı şöyle bir inceleyince bir çalışma masası; genişçe bir kütüphane; birkaç süs eşyası; birkaç silah ve kalkan dikkatini çekmişti. Ezzkab ise şömine başında düşünceli düşünceli oturuyordu ve ateşi izliyordu: Üykül'ün geldiğini fark etmemişti bile.
"ne o efendi Ezzkab işler mi kötü?" soruyu duyar duymaz Ezzkab hızla ayağa kalkmış ve hemen dizinin üstüne çökerek cevap vermişti,
"haneme şeref verdiniz prens hazretleri, umarım sizi gönlünüze göre ağırlayabilirim."
"bana prens demediğin müddetçe sıkıntı yok efendi Ezzkab, fark ettiğiniz üzere üzerimde prenslik nişanesi yok. Şu anda sadece Üykül'üm."
"ters bir durum yoktur umarım?"
"Dema'dayken Nira imparatorunun beylikteki casuslarını geberttim, bu da tahmin edeceğin üzere biraz sıkıntıya sebep oldu. Kral hazretleri de beni, prenslikten azlederek ashas akademisine yolladı."
"korumasız mı?" şaşkınlıktan ölecek gibiydi Ezzkab,
"yok canım yanımda Üstad Ruid vardı: yolda canım sıkıldı onlardan ayrıldım. Bilirsin başımı belaya sokacak olsam bile kurtulmakla alakalı sorunum olmaz." Dedi gülümseyerek. Ezzkab ise hala şaşkınlığını üstünden atamamıştı,
"peki yanındakiler biliyorlar mı?"
"Ritka biliyor ama Niran'ın haberi yok, şimdilik de bildirmek niyetinde değilim."
"her zamanki güven meseleleri mi?"
"yok bu her zamankinden değil, kız biraz farklı: henüz çözemedim."
"sırrınız benimle her zaman güvende Efendi Üykül dilediğinizce evimde kalabilirsiniz."
"bizim ritka'yı turnuvaya sokmak niyetindeyim, üç gün sürüyordu sanırım. Bu kadarı bize yeter" dedi Üykül ve işlerden güçlerden konuşmaya başladılar.
Ezzkab saraya seyis olarak geldiğinde Üykül taş çatlasın beş yaşlarındaydı. Genel olarak da sarayda hiçbir zaman bir prens edasıyla dolaşmazdı. Gözüne kestirdiği bir ata binmek isterken Ezzkab kendisini fark etmişti. Çocuğun prens olduğundan haberdar olmadığı için ne yapacağını görmek istemişti. Üykül gözüne kestirdiği atı elma ile kandırmaya çalışmıştı ve bunda da gayet başarılı olmuştu: hayvan afiyetle Üykül'ün elinden elmaları yerken Üykül de hayvanın ağzına koşum takımını takmıştı. Tabi boyu yetmediği için bunu çitlerin üzerine çıkarak yapmıştı.
Hayvanın dikkati dağılmadan hayvanı okşamaya ve onunla konuşmaya başlamıştı ve kendisine iyice alıştırdıktan sonra da çitin üzerinden bir hamlede atın üzerine çıkmıştı. Bunu o kadar dikkatli bir şekilde yapmıştı ki Ezzkab onun doğuştan binici olduğunu düşünmeden edememişti. Sonra da atı yavaş yavaş yürütmeye başlamıştı. Ezzkab bu gayretli çocuğun halini nerdeyse bir saat boyunca izlemişti, bir saatin sonunda Üykül atı hala hızlandırmamıştı: bu yüzden dayanamayarak ağıla gitmiş ve Üykül'e atı hızlandırmazsa atın huysuzlanacağını söylemişti.
Üykül seyisin söylediğini dikkate almış ve atı hızlandırmaya başlamıştı. Üç saatin sonunda artık at ve Üykül tek vücut gibi hareket ediyorlardı ki bu yüzden Ezzkab Üykül'ün doğuştan binici olduğuna kanaat getirmişti. Sonrasında ise Üykül güneşin tepeye çıktığını söyleyip atı yavaşlatmış tekrar elma vermiş koşum takımını çıkartmış ve bırakıp gitmek istemişti. Ezzkab Üykül'ü yanına çağırarak kulağını çekmiş ve kulak köküne de bir tokat patlatmıştı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ejderha günceleri
Fantasíabildigin bütün dünyaları unut, bu dünya başka; burada herşey bambaşka...