Çok uzuun bir aradan sonra Merhaba.Sınavlarım bitti ve ben sizleri çok özledim.Sizlere uzun bir bölüm getirdim bu yüzden.Dilerim beğenirsiniz,OYLAMAYI UNUTMAYALIM lütfen:) Bir röportaj yayınlamıştım geçen hafta burada.Dilerim okumuşsunuzdur,okumanızı çok isterim.:)
Şarkı tam bölüme uygun oldu.
Haydi keyifli okumalar, DİĞER YENİ BÖLÜM DE PERŞEMBE GELECEK. x0x0
*------*
Vazgeçmekle inanmak arasında sıkışıp kalmışken ne tarafa gideceğini bilememektir hayal kırıklığı. Cam olur kalbine batar, onarılması zor yaralar açar.
Güneş'in de kalbine batıyordu o cam parçası. Başta duyduğu şeyi idrak edemese de bir kaç saniye de beyni kavramış kalbine kocaman bir hayal kırıklığını sığdırmıştı.
Ateş'in eşiyim..
"Pardon siz kimdiniz?"
Yerinde donakalmış Güneş'i harekete geçiren cümle de bu oldu. Nefesi kesildi bir kez daha. Gözünün ucuna kadar gelen göz yaşını içine attı. Bir hışımla dolaptan çantasını aldı ve koşarak evden çıktı.
Hale, olanlara anlam veremiyordu. Kadının neşeli tavrının soluşunu an be an izlemek bir yana bir an da böyle kaçması onu da endişelendirmişti. Bu kadın kimdi? Ateş neredeydi?
"Hanımefendi! Nereye gidiyorsunuz?"
"Anne, babam nerede?" diyerek yanına koşan çocuğuna baktı Hale. Bir cevap veremedi. Evden koşarak uzaklaşan Güneş'in ardından bakmayı bırakıp kapıyı kapadı ve oğluna gülümsedi. "Birazdan gelir canım."
Güneş'in aklı da mantığı da kalbi de bu olana anlam veremiyordu. O siteden kendini zorlukla dışarı atarken kapıdaki güvenlik görevlisinin ne dediğini duymamıştı. Koşar adımlarla caddeden aşağıya indi. Bir aralık deli gibi yola atladığında arabanın altında kalıyordu neredeyse. Acı bir fren sesi duyulurken aklı çıkmış gibiydi. Arabadaki adam inip ona bağırırken kalbi deli gibi atarak kaldırıma çıktı.
Daha fazla da tutamadı göz yaşlarını. Yaşlar gözlerinden inci tanesi gibi akıp giderken yandaki duvara tutundu. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. O kadar çok şeyi bir arada düşünüyordu ki aklını kaçıracak gibi hissediyordu. Belki de kaçırmıştı. Bilemiyordu. Ah, o hiçbir şey bilemiyordu ki şu an.
Ne demekti eşi! Karısı mı vardı bir de. Kadın aynen böyle söylemişti. Hale Suroğlu, Ateş'in eşiyim. Bir de çocuk! O küçük erkek çocuğu nasıl da koşup Baba! diye bağırmıştı.
Aşağılık!
Öfke kanında bir anda çığ gibi patladı. Dağlardan son süratle kopup düşen çığ tüm bedenini yuttu sanki. Gözyaşlarını bir hışımla silip geçen bir taksiye atladı.
"Nereye gidiyoruz abla?"
Cehennemin dibine dememek için zor tuttu kendini. Evinin adresini verirken başını koltuğa yasladı. İnce uzun parmakları birbirine kenetlenmiş aklından geçenler yüzünden kırılacak gibi sertçe sıkıyorlardı birbirlerini. Öfke, aşk, nefret, hayal kırıklığı.. Hepsi birbirine geçmişti şimdi. Daha fazla tutamadı onları. Gözünden bir bir akıtırken yaşları sesinin tonunu ayarlayamadı. Taksicinin de dikkatini çekerken camını açtı biraz. Fayda etmedi. Mavi gözlerinden oluk oluk yaşlar akarken o kadar üzgün o kadar çaresiz hissediyordu ki..
Ağladı. Başta sesli sesli, sonra içine akıtır gibi içli içli.. Eve gidene kadar ağladı. Taksici "Abla, geldik." dediğinde fark etti geldiklerini. Yaptığı azıcık makyajında aktığını biliyordu. Yüzü gerilmişti ve burnu akıyordu. Elleriyle gözyaşlarını silip çantasından para çıkardı. Üstünü almadan inerken adamın seslenişini de duymadı. Hızlı adımlarla yukarı çıktı. Merdivenler miydi onu nefessiz bırakan yoksa bu yaşadığı mıydı bilinmezdi. Ama kapının önüne gelince titreyen elleri geçiremedi o deliğe anahtarı. Gözleri yeniden yaşlarla buğulanırken kapıyı tutunup ağlamaya başladı. Ağladı, ağladı.. Üst katın kapısının açıldığını duyunca harekete geçip girdi eve. Kapıyı sertçe kapatırken tüm apartmanın ayağa kalktığına yemin edebilirdi. Umurunda değildi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE GÜNEŞ (Tutku ve Tehlike Serisi-1)
Roman d'amour(FİNAL YAPILDI) Suroğlu Şirketler Grubu'nun CEO'su Ateş Suroğlu'nun henüz iki haftadır asistanlığını yapan Güneş, oldukça naif olmasına rağmen cesurdur ve en dikkat çeken özelliği sivri diline hakim olamadığı o kıvrak zekasıdır. Öyle ki birinin daha...