Meyus/14. Bölüm
Medyada İris'in üniversitesi...
*****
Sırtımı verdiğim kahverengi, hasır sandalyede sessizce oturuyordum. Ayağımda bilmediğim bir ritim; sanırım gerginliğin tınıları topuğumun bu taşa her vuruşuydu. Cırcır böceklerine kulak verilen klasik bir yaz gecesi değildi. Baldırlarımdan bel kemiklerime ilerleyen ve kollarımı titreştiren bir kış gecesi de değildi. Herhangi bir özelliği bulunmayan, yalın, yanaklarımı yalayan çekingen bir rüzgarla çıkagelmiş, öylesine bir geceydi. Başın eğik ve gözlerin kaldırım taşındayken hayatın anlamını sorgulamanı gerektirecek gereksiz bir geceydi. Ruhum gibi arafta kalmış bir tarihin doğal karanlığıydı.
Fakat bilmem kaç dakika önce arabasının farlarının aydınlığında biraz sinirli, biraz endişeli, biraz da huzurlu bir şekilde birine bakıyordum. Bütün her şey tam bu evin önünde, kaldırımın şahitliğinde harmanlanmıştı. Tek tip kategoriden biraz olsun sıyrıldığımın bilincine de aynı yerde varmıştım. Aynı anda birkaç şey hissedebiliyor olmak kanımı uyandırmıştı. Bu bahsettiğim cümbüşün içinden, buradaki yalnız ve gergin oturmama geçişim yine yanlış seçimlerimden doğan pişmanlıklarımdan biriydi. Çeşitliliğim bir yere kadar sürüyor, o bir yerden sonra ise kendini tamamen tekliklerin çatışmalarına bırakıyordu.
Bana doğru yaklaşmakta olduğunun kanıtını açık ayakkabılarının her adımının ardında bıraktığı o küçük seslerde buldum. Dolunay'ın iki eli de kahve kupasıyla doluydu. Ve kolunun altında sanıyorum ki benim üzerim için getirdiği pastel renkli bir battaniyeyi sıkıştırmıştı. Omuzlarından aşağı düşen kızıl saçlarını ise siyah bir lastikle toplamıştı.
Önümdeki pek bir alakam olmayan masaya bardakları koyduktan sonra bebek pembesi renkli geyikleri olan battaniyeyi omuzlarıma serpti. Ardından yanıma oturdu sakin hareketlerle. Benim bildiğim Dolunay, şimdiye kadar, nasıl yaptığına anlam veremediğim bir şekilde, benim anlayabileceğim kapasiteden fazla kelime türetmiş ve tüketmişti.
"Beni hiç tanımadığım bir adamın yanında terk ettin," dedi sadece. Kırgın ses tonunun yanında kahve bardağını tutuşu ve dudaklarına götürüşü kaygısızdı. Davranışlarını bir kalıp içine sokamadım. Bu yüzden benden bir cevap beklediğini de fark edememiştim.
"Bugünse, Kayra. Yaptıklarına asla laf etmem ama beni işlerine karıştırman canımı sıktı. Neyse ki hoş bir adamdı." Memnuniyetsiz bir şekilde şalının uçlarını, onu daha iyi sarmalaması için çekiştirdi ve dalgınlıkla püsküllerini tek tek tırnaklamaya başladı. "Deha Ilgaz. Nüfuzlu bir ailenin üç oğlundan en küçüğü. Babası seneler önce ölmüş, yüzünü bile hatırlayamadığını söylüyor. Annesi ise nitelikli bir iç mimarmış, fakat son birkaç senedir romatizma çalışmasını engelliyormuş. Migreninden nefret ediyormuş ama sen telefonlarını açmayınca sık sık bunu geçiriyormuş. Onun hakkında bu kadar şey bildiğinden şüpheliyim aslında?"
Başım öne doğru eğilirken "Ben de," diye cevap verdim. Pantolonunun cebinden çıkartıp kafama doğru bir pena atarken kıkırdadı. Müzikle ilgilendiğinden dolayı beni farklı alışkanlık ve terimler ile karşılayabiliyordu. Mesela geçen sefer onu kızdırırsam kafama bir nota sehpası geçirebileceğinden bahsetti. Bu sık sık başıma gelen bir şey değildi, tehdidinin orijinalliğinin tadını çıkardım.
Villaya vuran mavi spot ışığı aynı renk gözlerinin halelerini farklı renklere sokmuştu. Boğazındaki sütlü aromalı tadı daha aşağılara göndermek için yutkunduktan sonra bana baktı.
"Hepimiz birer yolda yürüyoruz. Ben, tellerden oluşan basamakları tırmanarak gidiyorum; Berinay farklı bir şey yaparak. Hiçbirimizin rotası aynı değil. Ancak bir altın kural var. Önüne ve önümüze pek çok seçenek daha gelecek. Seçmekte dikkatli davranmalıyız ve tabi ki aceleci olmalıyız. Sürekli yirmi yaşında değiliz. Sen de yeri geldiğinde kalbinle, yeri geldiğinde mantığınla hareket etmelisin. Yani gerçek anlamda hareket etmelisin. Osmanlı falan da değilsin, duraklama dönemi nedir bilmemen gerekir. İnsanlar sağır, topal ya da yalnız bir şekilde adım atarken sen bir kere taşa takıldın diye yolun kör kısmında öylece dizlerini karnına çekip oturmak istiyorsun. Kendini rahat bırak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...