31. Bölüm: Felaket

53 3 0
                                    

Meyus/31. Bölüm

Bölüm Şarkısı: Aydın Kurtoğlu - Pişman

"Çünkü biz insanlar, nesnelere değil kişilere muhtaçtık. "

*****

Bir elimle Milano taşlarına kat kat dökülen eteğimi toplarken bir elimle de alnımdaki terleri sildim. Normalde haziranın bu kadar zorlayıcı olmaması lazımdı fakat geldiğimden beri bunalıyordum. Asya sanki geç kalmış gibi, sıkıntıyla öflerken sonunda güneş gözlüğünü kabından çıkartıp taktı. Binlerce dolar saydığı yenisi valizin en gözde kısmındaydı.

İtalyan Romeo'm Ignacio ise hemen arkamızda eşyalarımız için adamlarına emirler yağdırıyordu. Kısa paçalı krem pantolonu ve uzun saçlarını altına sıkıştırdığı fötr şapkasıyla bu sert konumundan çok uzakta duruyordu. Niyeti yalnızca bir eksiğimiz olmadan İstanbul'a dönmemizi sağlamaktı.

Başımı kaldırıp son kez İtalya topraklarını ısıtan Güneş'e bakıp havaalanının klimalı ortamına girmek için otomatik kapıdan geçtim. Uçağımıza fazla kalmamıştı, bu yüzden koşar adım hareket etmek zorundaydık. Planladığımızdan bir saat gecikme yaşamıştık trafikten dolayı. Fakat ne olursa olsun iki haftanın sonunda mezuniyet elbisem kullanıma hazırdı. Burada bir elbise diktirip mezuniyet balosuna katılma fikri lise yıllarımdan kalma bir hayalimdi. Ve iki ayrılık atlattım diye vazgeçecek değildim. Ne de olsa artık belgesi ellerinde, tescilli bir mimardım ben.

Güvenlikten geçtikten saniyeler sonra Ignacio nereden bulduğunu bilmediğim bir moda dergisini parçalamış, kalanını da beni yellemek için kullanmaya başlamıştı.

"Rimelini aceleyle mi sürdün, hayatım? Kirpiklerin birbirine girmiş."

Ignacio elbisem için gönderilen olağanüstü yetenekli onlarca modacımdan biriydi. Burada geçirdiğimiz yarım ay boyunca da birlikte olunca bana aşık olmuştu. İtalyan erkeklerinin kibarlığını en ala şekilde temsil etse de her şeyden anladığı için biraz bayıltıcı olabiliyordu. Neyse ki sırf Asya'nın annesi rica etti diye bir senedir daha önce hiç görmediği müşterisi için Türkçe öğreniyordu. Yarı Türkçe, yarı İtalyanca anlaşıyorduk ama bana tutulmuştu işte.

"Uçağı kaçıracaktık, Ignacio. Hem hizmetkarların tarafından hazırlanmayı reddettiğim için böyle yapıyorsun değil mi?"

Dudağımı büzdüm. Nazımın bu İtalyan erkeğine geçmesi hoşuma gidiyordu. Ama sadece o kadardı. Neyse ki aşk acısı çekmediğim zamanlarda kafam gerçekten rahattı. Yoksa evde nasıl dururdum hayal bile edemiyordum.

Asya, sağ tarafımdan koşarcasına geçip kendini bekleme salonundaki koltuklardan birine attı ve adamlarının ona uzattığı su şişesini alıp açlıkla kafasına dikti. Lafa karışamayacak kadar bitkindi. Halbuki bir pamuklara sarınmadığı kalmıştı.

"Alt tarafı eve dönüyoruz."

"Beni hasta eden tarafı da bu zaten, prensesim." Mecalim olmamasına rağmen uzanıp yanağını okşadım.

"Sadakatin için minnettarım. Her şey için teşekkür ederim."

Konuşmamızı bölen anons sesi oldu. Ne dediğini tam olarak anlayamasam da uçağımın sefer sayısını bildiğim için uyarının bize yapıldığını çözdüm. Zaten sonra İstanbul'u söyledi, iç çektim.

Yeniden koşuşturma başladı bunun üzerine. Yürüyen merdivenden atlaya atlaya çıktık. Valizlerimiz verilmiş, biletlerimiz kesilmişti. Ülkemize dönme zamanıydı.

Ignacio, Asya ile vedalaştı öncelikle. Aralarında bir şeyler konuştular, arkadaşımın İtalyancası benden çok daha iyiydi. Sıra bana geldiğinde benim için baştan savma bir sarılma yaşandı. İyi ki geç kalmıştık bir anlamda çünkü uzatsak durum iyice trajikleşecekti. "Aramanı bekleyeceğim." Dudağıma bir öpücük kondurup beni serbest bıraktı. "Ti amo."

MeyusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin