Meyus/40. Bölüm
Bölüm Şarkısı: Gülşen - Ezberbozan
"Sen, temkinlerin en huysuz kızı, artık fevri olmayı öğren. Hayat arkadaşına yetişmen lazım."
*****
Ellerim kucağımda Toprak'ı izliyordum. Onun da elinin bazen saçlarına gidiyor olduğunu görünce gülümsedim. O kendini bildi bileli uzun saçlara sahipti. Şimdi bu kadar kısa olmasına ömrü boyunca alışamayacağını biliyordum.
Çok hareket etmiyordum. Endişe de hissetmiyordum. Yalnızca artık kalbimin attığını çok net biliyordum. Ben, yıllardır boyanmamış olduğundan rengi solmuş duvara gözlerimi çıkarttığımda "Gazeteyi bilerek bastırdım," dedi.
Beni dakikalardır gözlerinde sabit bir pırıltı ile izliyordu. İkimiz de sanki lise yıllarımıza dönmüş gibiydik. Üzerimizdeki tüm o bulutlar kalkmıştı.
"İkimizin de çok büyük hataları oldu. Ama artık başka yollara gitmemiz ve şayet birbirimizin hikâyesi olduysak bir son bulmamız lazımdı."
Neredeyse birebir düşüncelere sahip olduğumuza hayret ederek başımı salladım. Onunla ateşkes ilan etmiş olduğuma hala inanamıyordum.
"Ve sana çok önemli bir şey daha anlatmam lazım. Şirketteki kesintiyi içerideki muhbirlerim sayesinde sağladım. Orada sizin kötülüğünüzü isteyen birileri var. Onlarla anlaşmamız işleri bittiğinde şirketten ayrılmaları ve hayatın boyunca senin ya da ailenin karşısına çıkmamalarıydı. Bu yüzden büyük ihtimalle sen eve döndüğünde orada da hareketlilik olacak. Durumu sürekli kontrol ediyor olacağım."
"Yani..." Anlamaya çalışır gibi kaşlarımı kaldırdım. "Sen –aramıza yıllar giren lise aşkım- sayesinde hem kendimin hem de çevremdeki insanların niyetini anlamış olacağım öyle mi?"
Güldü. "Sana hep zarar veremem, değil mi?"
Gülüşü o kadar tanıdık geldi ki ben de gülümsedim. "Aman ha, sakın formunu kaybetme."
"Yine de," dedi iç çeker gibi. "Senden uzak durma sözünü veremem, İris. Seni hep koruyup kollayacağıma yemin ettim. Sebebi de sana olan sonsuz sevgim. Sen, gerçek Toprak'ı tanıyan tek kişi kaldın."
Utanarak gözlerimi kaçırdım. Bütün duyguları aynı anda yaşıyordum.
"Ayrıca..." Gömleğinin etekleriyle oynadı, zorlanıyor gibi boğazını temizlerken. "Sana bunu söylemem... çok garip ama... Seneye Amerika'da evleniyorum."
Gözlerim kocaman kocaman oldu. "Ne?"
Yüzüme bakmayarak omuz silkti. "Bilmiyorum işte. Birisiyle tanıştım. Bana çok âşık. İkimizin de ailesi yok. Onun sadece erkek bir kardeşi varmış bildiğim kadarıyla." Gözüne fener tutulmuş tavşan bakışlarıma yüzü yumuşadı, neşelenir gibi oldu. "Sonuçta seni, sevdiğin değil, seni seven mutlu ediyor."
Gözlerimi devirdim. "Sağ ol ya..."
Sırıttı. "Hala her şeyi üzerine alıyorsun."
"Eh... Bir insan iki olmaz."
*****
Toprak'ın bana verdiği kıyafetleri giyip merdivenden dikkatlice aşağı indim. Hala çok güçlü sayılmazdım, öksürük nöbetleri geçiriyor ve sürekli terliyordum.
Belki de biraz sonra sevdiğim adama ve aileme kavuşacaktım. Evin ahşap dekoruna dikkatle ve son kezmiş gibi baktım. Ki, buraya bir daha gelmeyecektim. Toprak'ın benim için yaptığı tabloyu, peri kızını, görünce hayretle bakakaldım. Demek yeniden ait olduğu yerdeydi.
Bir gün herkes mutlaka evine döner.
Merdivenlerden çıkan gıcırtılarla geldiğimi anladı. Etrafa bakmayı sürdürürken gözlerim kapının oradaki anahtarlığa takıldı. Asılı anahtarları gördüm. Toprak yalnızca "Sen geldiğinden beri oradalar," dedi.
Gitmek ya da kalmak çoğu zaman sadece bir inanç meselesiydi. O an bunu idrak ettim. Bir yerden kurtulmak isteseniz, kurtulabilirdiniz.
Başımı çevirdim konuyu kapatmak için. "Toprak," diye iç geçirdim. "Annemi çok özledim."
Sakin hareketlerle ayağa kalkıp yanıma geldi ve karşımda durdu. "Sabret. Yalnızca biraz daha. Son kez."
Gözlerini gözlerime dikti. Bana dokunmaya çekindiğini gördüm. "Vedalaşma vakti."
Yutkundum. "Vedalaşma vakti."
Biraz sonra sindirmem gereken uzun bir konuşma yapacakmışçasına elini omzuma koydu. O kadar hafifti ki neredeyse hissetmiyordum bile.
"Hani hatırlıyor musun, sana bir kez sorduğumda bana 'gitmeni istiyor değilim' demiştin. Açık açık bana 'gitme' dememene rağmen neden gitmedim biliyor musun? Çünkü aslında sen orada bana gitmeni istemiyorum demeye çalışıyordun." Başını gözlerime iyice bakabilmek için eğdi. "Sana açık konuşacağım; Kayra bugüne kadar sana hep demek istediği şeyi söyledi. Gerçekten ama gerçekten hiç dolandırmadı. Bazen onun da vardı kendisini aşan cümleleri sana karşı. O zaman da yalan söylemeye başvurdu. İşte sana göstermek istediğim bu."
Tek bir kelimesini bile kaçırmamak için onu hareketsiz dinliyordum. Devamını getirmesi için nefesimi tuttum.
"Eğer ona yalanları yüzünden mesafeli yaklaşıyorsan bazı konularda, yapma."
Başımı eğdim. Meyilli olduğumu ikimiz de biliyorduk.
"O, görüp görebileceğin en iyi sevgili, dost, yoldaş. Hatta sana bir sır vereyim; benden bile daha iyi. İris..." Uzanıp yavaşça ellerimi tuttu. "Hayatta, bir kez olsun, ne olur ona ve sevgisine gözün kapalı inan. Onu aynı yakıcı şekilde sev. Sen, temkinlerin en huysuz kızı, artık fevri olmayı öğren. Hayat arkadaşına yetişmen lazım."
Gözlerim söylediklerinin yumuşaklığıyla ve yeniden yaşayacağım güzel şeylerin hevesiyle doldu. Beni alnımdan öpmesine ramak kala usulca durdurdum onu. "Orası Kayra'ya ait."
Kırılır sanmıştım ama bana baktı, gülümsemesini derinleştirdi. "Söylediklerim boşa gitmemiş..."
Tam o sırada büyük bir gürültüyle kapı kırıldı ve geriye doğru savrularak yere çarptı. İçeri giren polislerle birlikte Kayra'yı görmemle, yaşadığım duygu karmaşalarıyla birlikte gözlerim karardı ve bana doğru atılan sevgilimin kucağına yığıldım.
Artık huzur içinde ölebilirdim.
Bölüm Sonu
-Mavi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...