Meyus/ Her Şey'in Bölümü
*****
Beş yıl önce lise sondaydım. Bu hiç de normal yıllardan birisi değildi. Hani hayatını bir düzene soktuğun ya da tam tersi temellerinden sarstığın radikal yıllardandı. Benim en harika üç yüz altmış beş günümdü. Galiba işler o altı saatten sonra bozuldu.
Çoğunlukla, aralarda bahçeye çıkar, o her daim bakımlı çimlerin üzerine yığılır, kitap okurdum. Daha yaz tatilinin rahatlığından arınamadığımız, günlük güneşlik bir yaz vaktiydi sanki. Halbuki bu özel okulda on ikinci sınıf olarak okuduğum birinci ayım bitmişti bile.
Yine o tür günlerden birinde aşağı inmiştim. Birkaç dakika sonra hiç tanımadığım, yabancı bir ses bana şunu sordu:
"Ben aşık oldum da, yanınızda kitap okuyabilir miyim?"
Hikayem bu sorudan sonra başladı. Ya da bitti. Emin değilim.
"İsmi Toprak Akın. Aman, Tanrım! Okulun sanatsal çalışmalarıyla uğraştığı için ödül üstüne ödül alıyor. Babası Reha Akın, şu zengin iş adamlarından. Annesini bilmiyorum ama babası her gün başka bir kadınla takılıyor. Magazinlerde hep ilk sırada.
Bu havalı çocuk işte yabancılarla konuşmayı hiç sevmez, ancak arkadaş çevresinde gülümseyebildiği görülmüştür. Okulun yarısı ona hayrandır. Bu kadar. Artık hazırsın."
O zamanlar röfleli saçı ve mini eteğiyle bir nesli kendine aşık etmeyi başarabilen Asya Sabancı yine benim arkadaşımdı. Yine de anlattıklarına kulak asmamıştım. Benim tanıştığım –daha doğrusu kendini zorla tanıtan- çocuk sanki çok başka biri gibi gelmişti bana. Belki de Toprak'ı, Toprak'tan duymalıydım.
Bu tahmin ettiğim kadar kolay olmadı. Korkularım vardı. Her şeyde en iyi olmak zorundaydım; iyi evlat, iyi öğrenci, iyi insan... Ve bu ilişkinin kendi içimde bir şeyleri zedeleyebileceğini düşünüyordum. Çevreme yalanlar söylerim gibi geliyordu. Değişebilirdim mesela.
Nitekim ben kendimden korktukça, aşk da benden korktu. Bu yüzden hayli geç geldi. Bazen bunu, bazen de tam tersini şans olarak savunurdum. Az kalsın onu kendimden uzaklaştırıyordum ya da ben öyle sanıyordum. Sonunda onun benden ne olursa olsun vazgeçmeyeceğini gördüm. Ve kanatlarım çıktı. Ben içimde başka biri oldum. Hayatımın her bir döneminin toplamından daha mutluydum. Böyle bir şeyi ilk kez yaşıyordum. Sonsuza dek sürer sanıyordum. İşte yanılgı denilen şeyle de böyle tanıştım.
Sanki bu aşk denilen şeyle doğmuş ve süregelmiştim. Fakat ben sadece o sürekli müdürle başı belada olan serseriye aşık olduğumu sanıyordum. Sonra onun Toprak Akın olduğunu öğrendim.
Delicesine resim yapıyordu. Duyguları da resimleri kadar sıra dışıydı. O güne kadar sanatı hep sığ bulmuştum, yalnızca mimarlığa bayılıyordum. Ama o kendini aşmıştı ve bundan para kazanmasını da biliyordu üstelik.
Bir resim atölyesine dönüştürdüğü evini görmüştüm ilk önce. Sonraki zamanlarda şehrin dışında bir ev aldı, ikimiz için. Kaynağını o kocaman iş adamı babası sağladı sanıyordum ki orayı kendisinin aldığını söyledi. O siyah çatılı, görkemli evi kimseye söylememem için de söz verdirtti. Böyle bir şeyi neden yaptığını hala anlayamamıştım. Gözlerim mutluluktan o kadar kör olmuştu ki korkusunu fark edememiştim.
Bir gün ben onun evinde kalırken gece evini birkaç takım elbiseli adam bastı. Toprak'ın delik deşik yanıyla o gece tanıştım. Benim sevgi dolu ve sürekli gülümseyen sevgilim, meğerse yalnızca bir harabeden ibaretmiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...