Meyus/6. Bölüm
"Gidenleri uğurladığımı sanmıştım
...Aslında hepsi sadece sen."
Geride bırakılmış olmak. Nasıl olduğunu birçok insandan iyi biliyordum ben. Aslında gerçek sorunun tam olarak bu olduğundan da emin değildim. Ne zaman geçmişimden kaçmak istesem tıpkı küçük bir kedi yavrusu gibi ensemden tutulup yine o koca kaosun ortasına atılıyordum. Derin çığlıklar sanki en diplerden geliyor gibiydi, belli ki öyleydi de. İnsanın üzerine toprak attığı kokuşmuş, bayat mevzular yüzeye çıkacakları zamanı iyi biliyorlardı. Zihnimin pençesinde hapsolmuş prangalı anılar zincirlerinden kurtulmuş, tahammülümün son deminde yine çevremi kuşatmışlardı.
Peki hepsinin bana bu kadar ıstırap çektirmesi nasıl mümkün oluyordu? Acaba ben onu mu, yoksa kendi elleriyle yarattığı ve bana bahşettiği o mükemmellik halini mi özlüyordum? Haftalarca ilmek ilmek kalbime işlediği o sevgiyi günler sonra tek tek misliyle sökerken hiç mi acımamıştı yüreği?
Köreltilmiş duygularımın yanıltıcı pusulasında doğru yolu bulmaya çalışırken her çıkmaz sokakta üzerime saldırıyordu. İstesem de istemesem de sürekli onu düşünmek zorunda bırakılıyordu bilincim. Artemis'e onu geride bıraktığımı söylerken yanılıyor muydum acaba? Ya beynin gömdüğünü kalp diriltebilir miydi? Ruh hastası olduğum gerçeği kanıma karışıyordu adeta. Yoksa yıllar sonra bile onun yüzünden ağlasam dahi yine ona sığınmamı hangi teori açıklayabilirdi?
Görünmez bir sis parmak uçlarımdan saç tellerime akarken bir duvarın adına hapsolmuş gibi hissetmem daha da çok artıyordu. Ve içinde iyileşiyorum diye kendimi kandırdığım pamuktan krallığım üç yıl sonra bir peri kızının yardımıyla yıkılmaya başlıyordu. Kendi yardımımla...
Derinden gelen iğnemelerin gözlerime hücumuyla gerçek dünya bulanıklaşıyordu. Ve bu kayıp hikayeye yemin olsun ki parça parça yok oluyordum.
İnsanların kaba bakışları bize döndüğünde donuk ama yaşlı gözlerle peri kızına -yansımama- son bir kez bakıp hışımla çıkışa ilerledim. İçimdeki saf pişmanlık öfkeye dönmeye başlamıştı. Ciddi bir öfkeye.
Önümdeki insanları itip kendimi kapıdan dışarı attım. Bomboş sokakta bir ben, bir de peşimi bırakmayan geçmişim vardı. 'En korktuğunla baş başasın.'
Rüzgar kollarımı yalayıp kulağıma ulaştığında gerçeği bana söyledi. Ürperirken canım daha fazla yandı. Kahverengi saçları, gözleri; kahverengi 'anısı' aklıma geldi ve canım daha fazla yandı. Yaşadığım acıyı her bir hücremden minicik bir kan damlama kadar hissetmek böyleydi işte. Aynı platforma geri dönüyorduk,işe yaramayan yeni bir geride bırakma koşusu için.
Yavan asfaltı aydınlatan tek sokak lambasının altına gittim. Nasıl da ışıklı tünelin karanlık son acil çıkışına gelivermiştim.
Kayra arkamdan geldiğinde onun önünde ağladığım için kendimi çok aciz hissettim. Ancak içimde bir yerlerde büyük bir şey tarifsizleşmeye başlamıştı.
"İris."
Onun sesi nedense içimdeki öfkenin tetiklenmesini sağlamıştı. Hıçkırarak ağlarken boş sokakta ilerleyip sokak lambasının demirine yumruk attım. Acıyla iki büklüm olurken hırsla bir çığlık attım. Kayra yine bağırdı.
"İris!"
Elimle elimi tutarken bir çığlık daha attım. Bana eşlik eden siyah gözlü, bilmiş adam omuzlarımdan tutup karşımda dimdik durdu. Omzumdaki elleri çırpınışlarımla paralel şekilde bir sıkılaşıyor, bir gevşiyordu. Böyle dururken aramızdaki belirgin boy farkını fark ettim. Alnım ancak çenesine yetişebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
Ficción GeneralGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...