Meyus/23. Bölüm
Bölüm Şarkısı: Yalın - Nasıl Olacak
"Ben seninle iyi anlaşmak istemiyorum."
*****
Kayra'dan
Gitmeyeceğim, demiştim. Hatta bunu birkaç kere de sesli söylemiştim.
Kendimi ona borçlu hissediyordum. İstemiyordum ilk başlarda ama bir şey elinden kayıp gider gibi olunca daha çok arzuluyorsun. İris gidiyordu ama benim kalacağımı farkında olmasa da göstermişti. Ah, ah... Gerçekten hiçbir şeyi göremiyor, yalnızca yüzüne bağırınca anlayabiliyordu.
Ve ben. Onun deyimiyle her şeyi bildiğini sanan ben:
İnsanlar ölür, kalanlar çok dert etmemek zorundadır, bunu biraz fazla abartmıştım. Tek bir yerde çok acı hissetmektense farklı farklı yerlere benliğimi, aklımı, kalbimi bölüp azar azar çekiyordum bana bahşedilen cezayı. Gülmeyi, mutluluğu ve diğer tüm iyi şeyleri oyuncağım yapmıştım. Ve açıkçası hoşuma gitmişti, karakterimin buna el verdiğini erkenden gördüm. Umursamamak gibi.
Bütün ailemde vardı.
Aslında mesele birilerinin bir şey sorması, geçmişimi kurcalama teşebbüsünde bulunması değildi. Tabi ki mutlu gözükünce insanlar öğrenmeye değer bir şeyler olduğunu düşünmezlerdi ama yine de sağlamak istediğim şey kendimi kendimden korumaktı. Ve yıllar sonra, tam da kendi içimde sistemi oturttuğumu düşünürken bir mevzudan etkilendim; o sormuştu. İris, neler yaşadığımı sormuştu. Hem de kafa tutup beni karşısına alma pahasına... İyi hallerim ona işlemiyordu. Hayatım boyunca birçok insan tanıdım fakat o, karşılaştıklarımın içinde iyi şeylerin kandıramadığı tek insandı.
Belki içten gülümsemesini merak ettiğimden belki de tüm savunduklarımı bir yalandan ibaret görmesi bu kadar üzerine düşmemi sağlamıştı. Kabul edemiyordum, nasıl olurdu da arkasına saklandığım onca şeyi yok sayabilirdi? Bu yüzden kendimi onu mutlu etmeye adamıştım. Bir şekilde gösterecektim ona, bu yalan dediğin şey var ve ben tamamen bundan ibaretim. Sonra fark ettim ki düşündüğüm yegane şey hayatındaki dert edilesi tek insanın ben olmasını istemem.
Minnet duygusuydu. Şu durumda bana karşı büyütebileceği tek duygu minnet duygusuydu, çünkü tam da tahmin ettiğim gibi hala başka bir yerdeydi. Kaderin cilvesi işte, kalmayı seçtiğim şehrin en sevdiğim kızı o ressama aşıktı.
"Boşa çabalıyorum," dedim, elimdeki fanusun içindekilere bakarak. Minicik bir şeydi, içinde zaten hepi topu üç tane Japon balığı yaşıyordu. Hepsinin ismini Fosforlu koymuştum. Fiks. Bir de onları ayırt etmekle mi uğraşsaydım.
"Bence hazır niyet etmişken bir tane de kaplumbağa almalıydın kendine. Yalnızlıktan kafayı yemek üzeresin," diye cevap verdi, Savaş da. Galiba bana yardımcı olmaya çalışıyordu, pek emin olamadım. "Ailenin yanında kalmaya ne dersin? Ya da sevgili yap. Milleti peşinden def etmekten bıktım."
Karya da yayıldığı yerden doğruldu. "Gerçekten." Simsiyah, ince kaşlarını çatmıştı. "Kayra! Kimseyle ilgilenmiyorsun."
"Yemek yemiyorsun. Uyuduğunu da sanmıyorum." Savaş elindeki telefonu bıraktı. Yüzündeki ifadeden söylediği şeyi ciddiye aldığı belli oluyordu ve daha önce düşündüğü açıktı. "Yaz geliyor, dostum!"
"Aşık oluyorumdur belki?"
İkisi de yüzüne araba farı tutulmuş tavşan gibi bakmaya başladılar. Evet, en yanlış insanlara, en yanlış şeyleri söylüyordum.
"Oğlum, bak, sende potansiyel gördüm, nereye gitsen oraya gidiyorum. Sırf İstanbul'a geldin diye yükümü sırtlandım, buraya taşındım. Ha, şimdi dersen aşık oldum ve pabucun dama atılacak; o zaman sağlam bir yumruğa hazırlıklı ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...