Meyus/7. Bölüm
"Ben güçlü durmaya çalışacak kadar güçsüz değilim."
*****
"Saçma sapan işler yapıyorsun, sevgili ortağım," diye uyardım onu gözlerimi devirerek. Evime yine belgeleri bırakma bahanesiyle sızmış, sonra da beni bahçeye çekmişti. "Benim işim var ya. Kitap okumam lazım."
"Sen bir otur yemyeşil çimlere, ver o güzel enerjini toprağa." Ah, herhangi enerjimi yeterince bir 'toprak' için harcamıştım.
Omzuma bastırıp kendimi bahçeye teslim etmem için beni zorladı. Havuza doğru yayılınca sinirleneceğim bir hareket yapıp beni bacaklarımdan tuttuğu gibi denize döndürdü.
"Biraz doğal olanı gör, uyuz."
O, böyle deyince kendimi mızmız bir kız çocuğu gibi hissetmiştim. Kaşlarımı çatıp bıkkın bir ifadeyle yanağımı şişirdim. "Ortaklık sınırımızı aşıyorsun, Erez."
"Öyle bir sınırımızın olmadığını başından beri biliyorsun..." Bilmiş bir ifadeyle yanıma bağdaş kurarak oturdu. "Ama işine gelmiyor."
"Alakası yok," diye itiraz ettim katı bir sesle. "Hem sen kimsin ki? Ben bunca zaman sonra bile tam olarak tanıyamadım seni. Adından başka bildiğim hiçbir şey yok."
Bunun önemli olmadığını belirtir gibi omuz silkti ve gerinerek gözlerini mavi sulara sabitledi. Kara deliği andıran siyah gözleri yeniden dikkatimi çekti, içindeki yeşil hareleri ilk kez fark ediyordum. Onu terasta ilk gördüğümde bir an o siyah gözleriyle yakamozu söndüreceğini sanmıştım. Başka türlü o göz bebeklerinde bulduğum enerjiyi hiçbir şekilde açıklayamazdım.
"O yeter sana zaten. Çoğu insanın ismimden başka merak ettiği bir şeyim de yok."
Hüzünlü bir şekilde söyleyişi canımı sıkmıştı. Ortamı yumuşatmak için meraklı bir şekilde gözlerimi büyüttüm ve onun kolunu dürttüm. "E, şu İngiltere krallığıyla ilgili olayını anlatsana."
"Konunun bu olmadığına adım gibi eminim." Oyunbozan ifadesi beni gıcık etmişti, ona omuz attım. "Yaa, anlatsana."
Büzüşmüş dudaklarıma ve masum ifademe bakıp gülümsedi. Böylesi kesinlikle daha iyiydi. Diğer türlü Kayra'yı tanıyamıyordum.
"Geçen doğum günümde holdingdeydim. Kargodan gelen çalışanlar elinde paketler sıraya girmiş, hediyelerimi bana kapış kapış ulaştırmaya çalıştırıyorlardı. Alnımdaki minik ter damlaları, ona mı buna mı baksam diye debelenirken yüzümde soğuyorlardı." Hikaye gibi anlatışı hoşuma gitmişti, gülerek onu izliyordum.
" İşte o gün bir faks gelmiş şirkete. İlk önce önemsemeyip meşgule aldım. Sonra baktım İngiltere'den geliyor, dedim kraliyet ailesinden bakmasan olmaz. Kraliçe göndermiş, işte yok doğumundaki gün taç alma günüm vardı gelemedim, yok ilk doğum gününde zehirlendiğim için hastanedeydim diye özür diliyor. İçime bir sıkıntı çöktü, bunaldım. Dedim 'ya sen beni bırak, Prens Charles'a bak' diye. Zaten ondan sonra da ses seda kesildi. Şahsiyetleri beni kızdırmaktan korkarlar."
Yeni yeni yüzünü göstermeye başlayan Güneş, ışıklarıyla gözlerimi kamaştırırken "Sen komik misin canım?" diye alayla dalga geçtim. Doğruyu bildiğine emin gibi gözüküyordu, beni de inandırma gibi bir niyeti yoktu. "Kayra," diye seslendim fırsattan istifade. "Bu seans yerine zamanımızı daha yararlı şeylere harcasak?"
"Alışma sürecin cidden çok sıkıntılı," diye bir tespitte bulundu. "Beni yabancı olarak algılamaya devam etmezsen rahatlayacaksın ve konuştuklarımız daha anlamlı bir kalıba girecek. Şu anda en basit cümlemde bile vücudunda kırmızı alarmlar çalıyor. Benden sana hiçbir zarar gelmeyecek, beynine bunun komutunu ver." Şakağıma parmağını bastırdı. "Sen beyninin kölesi değilsin, o senin kölen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
Fiction généraleGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...