Meyus/30. Bölüm
Bölüm Şarkısı: İlyas Yalçıntaş - İncir
"Bu tuzlu meltem mi böyle, genzimi yakan"
*****
Yat, İstanbul denizinin üzerinde usul usul dalgalanırken altımdaki o çarşaf siyahını izledim. Ben artık insani duyguların en güzelini –aşkı- yaşıyordum ve bu his aklıma geldiğinde içim hafifçe kasılıyordu. Ve bana bu hissi veren adam...
Hayatımda daha önce böylesini yaşamadığım yeni bir dönem başlıyordu. Sarılışında, öpüşünde, en çok da bakışında bunu görebiliyordum. Aylardır hayatımın en özgün ve her ne kadar bunu yeni fark etsem de aşk dolu günlerini Kayra ile yaşıyordum. O, sıradan bir kahvaltıyı ya da turuncu bir Japon balığını farklılaştıracak kadar özel biriydi. Ve benim bu zavallı yaşamıma lazım olan yegane şey de başka bir bakış açısıydı.
Bu yüzden onsuzluktan korkuyordum.
Gözlerimin önünde kırmızı şaraplar bardaklara boşaltılırken kollarımı sıvazlayarak masaya döndüm. Bu gece bir başka üşüyordum ama sanırsam yatın süratinden dolayıydı.
"Aşçınız harika ahtapot salatası yapıyor," diyordu annem, kadehini dudaklarına götürürken. Artemis ile Yağız el ele geldiler, yerlerine geçtiler. Yiğit'in annesi Hande teyze onlara gülümseyip anneme cevap vermek için başını çevirdi.
Gözüme Yiğit takıldı, babamlarla masada hararetli hararetli bir şeyler tartışıyordu.
"Sen geleceksin diye özel olarak yaptırdım. İnsanın böyle dostlarının bulunması ne muazzam..."
"Gerçekten, Hande. Çocuklarımızın da böyle kalmasını istiyorum." Artemis ile Yağız'a yan bir bakış attı. "Gerçi bir kısmı evlenecekmiş gibi duruyor ama..."
Hande teyze, yeni diktirip bize fotoğraflarını attığı elbisesinin eteklerini düzeltti, oturduğu yerden. "İleride bu başıboş oğlumu dize getirebilecek tek kadın olacak Artemis. Bu yüzden içim öyle rahat ki..."
Aşçıların özel sunumlarla getirdiği yemekleri yerken, şehrin ışıklarını izliyor, çoğu zaman da koyu sohbetlerle kaynaşıp gidiyorduk. Kayra'yla konuşmak için ara verdiğim masaya geri döndüğümde babam "Kayra mı?" diye sordu.
Tebessüm ederek başımı salladım. Yiğit'in rahat bir ifadeyle bardağını kaldırışı gözümden kaçmamıştı. Babama "Kayra'yı seviyorsunuz değil mi?" diye sordu, üstten bir bakışla. "Ne de olsa kızınızın yanında durması için ikna eden sizsiniz."
Sinsi bir gülümsemeyle söylediği cümleler boğazıma taş gibi oturmuştu. Masadakilerin şaşkın ifadeleri altında ezildiğimi hissettim. "Ben... Anlamadım..." diyebildim ancak. Yiğit'in ailesi de 'nasıl böyle bir şey olur' bakışlarıyla babama döndüler.
Babam yüzünü aynı ifadede tutmaya çalıştı ve cümlelerini tartmak ister gibi bir miktar sustu. "Yiğit bir şeyleri yanlış yorumlamış galiba."
Babamın ifadesini ikna edici bulmadıkça beynimdeki alarmların sesi artıyor ve dehşete düşmeye devam ediyordum.
"Hayır, Uygar amca. Neyi ne kadar bildiğimi biliyorum. Kayra geçici bir yaşam koçu olsa da İris için, çok fazla sözü geçiyor gibi geldi bana."
Masaya bomba düşseydi, belki daha az yaralayıcı olurdu. Orada bulunan bütün herkesin ağzı ayıplar gibi açılmıştı. Bütün o doktorculuk oyunlarını anımsadım. Yanımda olmaya çalışmasını... Bir insan, hiç tanımadığı bir insana bunu yapabilir miydi karşılıksız?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...