Meyus/21. Bölüm
"Yoksa yalnızca bir kurtarılamayana mı ant etmişti o an?"
*****
Özel diktirilip jilet gibi ütülenen takım elbisesinin ceketini çıkartmış, kravatını gevşetmişti. Hiç tahmin etmediği kadar büyük bir hikayeyle karşılaşmıştı ve büyük ihtimalle bundan kaçamayacağını kabullenmeye çalışıyordu. Başının öne düşüşü ve ellerini birbirine kenetleyişi bunu gösteriyordu. Her bir insanı kendi masalıyla baş başa bırakıp yeni ve huzurlu bir yere gitmeyi başarabilen Erez, bu semte toslamıştı işte. Belki de ben ona Tanrı tarafından verilen bir ders, bir cezaydım.
Duydukları –anlattıklarım- onu ne kadar etkilemişti hiç bilmiyordum. Çünkü Kayra'nın gülümseyişinin altında ciddi bir dayanıklılık mı yoksa kudretli bir hassaslık mı bulunuyor bilmiyordum. Sadece gözlerini yüzüme değdiremeyecek kadar sarsılmış gözüküyordu, o kadar. Geri kalan hiçlik. Boşluk.
Yeniden yapılanması için zamanın ona izin vermesi gerekiyordu. Yaşamamıştı belki ama kelimelerin bu kadar vurucu olduğunu ilk kez böylesine deneyimlemişti.
Oturduğum muhitin maceralarına tanıklık etmiş olan havayı içime çektim. Bu sefer geceyi ve getirdiklerini görmeye çalışmayacaktım. Birilerinin beni izleyip izlememesi de pek önemli değildi. Yeşil gözlerimi gecenin mozaiklediği karanlığına ve diğer her şeye diktim.
Aylardır yemek yemiyor ya da su içmiyor gibi hissediyordum. Olduğum mekanın ya da kişinin ne olduğundan da emin değildim. Yalnızca göğsümden yukarı yüksele kuvvetli bir buruklukla öylece bakıyordum. Neden hikayeyi herkesin yarım yamalak bildiğini ve benim öyle anlatmak istediğimi hatırlamıştım. Ben, anlattıkça yaşıyordum.
O an acaba bu bütün olanları ne zaman bu kadar acı duymadan anlatabileceğimi merak ettim. Galiba bunun adı atlatmaktı.
Parfüm kokulu gömleği yüzümde hissetmemle kollarımı Kayra'ya doladım. "Seni bırakmayacağım," diye fısıldadı, ince bedenini kavradığı kıza. O ben miydim? Yoksa yalnızca bir kurtarılamayana mı ant etmişti o an?
"Seni hiç bırakmayacağım," dedi bu sefer daha yüksek bir sesle.
Hissetmiş miydi? Kollarımı gevşettim. Artık hiçbir şeye inanmıyordum. Yalnızca öfke kalmıştı ellerimde. Hüzünlü bir şekilde gülümsedim ve başımı kabul etmediğimi belirtir gibi iki yana salladım. "Ben de ona aynı şeyi söylemiştim..."
"Hayır, hayır, hayır!" Ses tonundaki acelecilik kararlılığını açıkça belirtiyordu. "Bu işin şakası kalmadı artık."
Ne demek istediğiyle ilgili hiçbir fikir yürütemiyordum. Bu yüzden söylediği şeyi hor gören bir sesle cevap verdim, "Başından beri şaka yapmıyordum."
"Ben yapıyordum," dedi, belli belirsiz bir sesle. Başını eğerek yüzünü omuzlarıma gömdü.
"Bundan sonra gülmeyecek misin?" diye sordum, ne yapacağımı kestiremeyerek. Bir ses ona karşı olsa bile sert kalmamı emrediyordu, ruhumsa korkuyordu. Ya gülmezse?
"Belki biraz zaman gerektirebilir ama sonra ebedi olacak. Sana söz veriyorum. Her ikimiz için de."
Belki inanırdım, lise zamanlarımda olsaydım. Fakat şimdilik bu çaresiz ses tonuna yapılabilecek en iyi tepki kayıtsızlıktı. Yarın geçecekti. Geçecekti, biliyordum çünkü Kayra söz veremezdi. Onun için bağlılık, hapishaneden farksızdı. Ve bu söz, o her ne kadar farkında olmasa da kendine yaptığı en büyük hataydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyus
General FictionGeçmişin kucağında derin bir uykuya yatırılmış, bugüne gözleri kapalı bir kızdım ben. Peşimden gelen bir hayaletle yaşamaya muhtaç edilmiştim. Ay'ın denize düşen ışıklı gölgesine tutuşturulmuş bir hayatla oradan oraya savruluyorken bir gece o parlak...