Giriş

2K 136 25
                                    

Merhaba arkadaşlar giriş kısmı sizi korkutmasın biraz farklı bir tanıtım yapmak istedim. Kurgunun akıcı olduğunu okudukça göreceksiniz. Umarım hemen pes etmez ve finali birlikte görürüz 😊😊

Sizden ve atalarınızdan yüzlerce yıl önce başlamıştı bizim hikayemiz. Antik çağlarda insanlar Kadema diye adlandırmışlardı bizleri. Kademalar 'istenmeyen, dışlanmış ve tiksinç olan şey' anlamına geliyordu. Halk bizleri kendilerinden tamamen soyutladığında Tanrı üzerimizdeki laneti kaldırmış, bize acımış ve Aparona'nın kadehinden içirmişti.

Aparona'nın kadehinden bir yudum ölümsüzlük tadan bizler, güçlenmiş ve kusursuzlaşmıştık. Bu sayede insanlardan daha hızlı, daha güçlü, düşünceleri okuyabilen ve yönlendirebilen, zarar görmüş organ veya cildin hasarlarını ortadan kaldırabilen insanlara dönüşmüştük. Bu dönüşüm insanlarda korkuya ve itaate sebep oluyordu. Çevremizdeki insanlar bize Yeryüzü Tanrısı demekten bile çekinmeyecek kadar büyük bir saygı duyuyor, etrafımızda daima hizmetkarlar ve itaatkar fedailer bulunduruyorlardı.

Ancak geçen yüzlerce yılda, halkımız bir insan gözünün görmemesi gereken vahşetlerden, yüreklerinde duymamaları gereken korkulardan ve hissetmemeleri gereken duugulardan da tatmıştı. İnsanlar tiksinç varlıklardı, asla acınası değil. Bu evrende yaratılan en korkunç şey istisnasız onlardı, buna defalarca tanıklık etmiştik. Bitmek bilmeyen savaşları, kana susayan doymak bilmeyen ihtirasları vardı. Çoğu Kadema hayal kırıklığı ve küskünlük içinde kendilerini yer altına kapatıp insanlardan kaçmış ve bu kara kadere kapılarını kapatmıştı.

İstenmeyen bu varlıklar zamanla barışın timsali haline gelmiş daha sonra ise artık insanoğlunun gerçek yüzüyle karşılaşıp kendi kaderlerini onlardan soyutlamayı seçerken çok az Kademe sıradan, ölümlü insanla yaşamayı tercih etmiş ve yeryüzünde kendi ilahlıklarını bu insanlar üzerine tayin etmişti. Herkes unutuyordu, iyilikler ve vefalar çok çabuk tüketiliyor, nefret ve kin tek odak haline geliyordu.

Bekliyorduk, insanlığın kendi sonunu getirmesine yardım ediyor, en küçük bir iyiliği bile onlardan sakınıyorduk. Çünkü haketmediklerini yüzlerce kez görmüştük. Yirmibeş yaşında büyümeyi durdurmuş bedenlerimiz, dinç, sağlıklı ve kusursuz kalmasına rağmen zihinlerimizin her bir katresi kusurlu, kin ve nefretle doluydu. Kendi yaşımı sayamayacak kadar fazla imparatorluklar eskitmiş, savaşlara tanıklık etmiş, barışlar yaşamıştım.

Sevgi neydi hatırlayamıyordum bile. Kalbimin nefretle kabuk bağlamış odaları bu duyguyu tanımlayamayacak kadar hissizdi. Karanlığa boğulmuştum ve bu karanlık sadece beni değil tüm Kademaları sarmıştı.

Miren isimli bir Kadema'yla evlendiğimde onu sevebilmeyi arzulamıştım. Hayvani iç güdülerim bedenimi ele geçirdiğinde onunla olmak farklı bir haz ve lezzet sunuyordu bana. Belkide bu kainattaki en güzel kadına sahiptim ve bu gerçekti. Miren dünyanın en kusursuz kadınıydı. Ancak üzerinden geçen bir kaç asır sonunda duyduğum haz yerini tiksintiye, sevgi sandığım duygu yerini alışkanlığa bırakırken artık ona sahip olmayı bir ayrıcalık olarak görememeye başlamıştım.

Hastalıklı zihni nereye gidersem gideyim beni takip ediyor ve bu koskoca evreni daraltıyor, nefes dahi alamayacağım dört duvarlı bir hapishaneye çeviriyordu. Artık birbirimizi sevemiyor, haddini aşmış duygularla birbirimizi gördüğümüz yerde öldürmek istiyorduk. Bu kısa süre içinde bir ölüm oyununa dönüşmüştü, ikimizinde üstün çıkamayacağı bir oyun. Onunla savaşmak bedenine sahip olmaktan daha büyük bir haz vermeye başladığında ölümsüz olmak daha da hoşuma gider olmuştu.

Büyük karşılaşmalarda ölen aciz insanlara bile acıma hissimin oluşmasına yardım edemeyecek kadar körelmişti vicdanım. Tanrı'nın bize sunduğu ayrıcalığı lanetimiz haline çevirmekle yetinmemiş, Tanrımızı unutarak kendimizi onun yerine koymuştuk. Bunun en büyük suçlusu ise insanoğluydu. Onun doğasından olan alıntı parçalarımız onlara benziyor, güç ve üstünlük düşüncesiyle azdıkça azıyorduk. Vicdan ve merhamet haricinde varolan tüm parçalarımız dehşet saçıyor, sıradan insanlarla nadir karşılaşmamızda dahi bizden korkup kaçıyorlardı. Bir kısmının Yeryüzü Tanrıları olarak taptığı bizler, bir kısmı içinse iblisin hizmetkarlarıydık.

Evet bizler karanlığın temsilcileriydik fakat unutulmamalıydı ki bu tercih insanların sapkınlıkları yüzünden seçilen zoraki bir yoldu. Kaderimizi biz seçmişsek eğer evet suçlu bizdik. Kader denilen olgu bizden üstün bir mercii ise yine biz suçluyduk çünkü kaderlerimizi kendi ellerimize almamıştık. Öyleyse bizleri değiştirecek yine insanlıktı. Bir parça sevgi bulaşsa karanlığa, aydınlık olur parıldardık bulutsuz bir günde. Ama kim böylesine korkutucu bir karanlığa sevgi bulaştırmak amacıyla şeytanlarla dolu bir kapalı kutuya girmeye cesaret edebilirdi ki?

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin