Henna
Söylediklerini pek önemsemesemde zindanda bulunan herkes fazlasıyla ciddiye almış görünüyordu. "Öyle birşey olamaz değil mi?" diye sordum Typhon'a ancak cevap vermedi. Gözleri alev almış gibiydi, maviliklerinin üzeri cayır cayır yanıyordu. "Hemen baş danışmanı buraya çağırın. Lanet olsun dikilmeyin acele edin." diye tıslıyordu dişlerinin arasından içerdeki muhafızlara. Onlar koşarak uzaklaştığında inanamaz gözlerle Typhon'a baktım.
Ellerini enseme koyup alnını alnıma yasladı. Kahretsin! Böyle bir ihtimal var mıydı yani! "Böyle birşey olmayacak tamam mı sevgilim. Halledeceğim." dedi dişlerinin arasından derin derin solurken. Ama gözlerindeki çaresizliği görüyordum. Tanrım! Alec lanet olası cadı tılsımlarını veya çingene büyülerini kullanmış olmalıydı yine. Gider ayak bize hayatımızın şakasını yapmış olamazdı. Lütfen bu gerçek olmasın!
"Ya bu lanet gerçekleşirde söyledikleri olursa Typhon, Tanrım o zaman ne yapacağız?" diye inledim ellerimle beline tutunarak. "Ben seni tanırım güzelim, mutlaka tanırım." dedi. Görüşüm yavaş yavaş puslandı. Göğsümün içinde bir süpernova patladı. Sesi kulaklarımı sağır etti. Typhon'a tutunan ellerim boşluğa savruldu. Son bir gözyaşı dökülürken gözlerimden "Seni sonsuza dek seveceğim Ehidna." dediğini işittim Typhon'un. Nefesim daraldı ve herşey başka biçimlere dönüşürken ikinci kez öldüğümü düşündüm.
*
Kendime geldiğimde ağzımdaki berbat tatla yutkundum. Gözlerimi açmak istemiyordum. Açmaya korkuyordum ancak etraftan sürekli ayak sesleri gelirken bu pek kolay olmayacaktı. Derin bir nefes alıp gözlerimi araladım. Bulunduğum yer bir yatak odasıydı. Siyah nevresimi olan dev bir yatak. Bir kitaplık, küçük bir dolap ve bir sehpa dışında oda gayet sadeydi ve muntazam.
Titreyen ellerimle parlak pirinçten kapı koluna tutunup kapıyı araladım. Çenem öylesine titriyordu ki. Elimle ağzımı kapatıp puslanan gözlerimle etrafıma bakındım. Burayı tanımıştım. Dekoru biraz farklı görünsede burası Arsel'in beni doğum günüm için götürdüğü sarayından başka bir yer olamazdı. Ne yapacağımı bilemez şekilde tüm gücümle çıkış olduğunu düşündüğüm tarafa doğru koştum.
Panik arak krizim yine kendini göstermiş olamalıydı öylesine şiddetli titriyordum ki nerdeyse sendeleyip düşeceğim sırada güçlü bir kol omzumdan kavrayarak dengemi sağlamama yardımcı oldu. Başımı kaldırdığımda gördüğüm manzarayla nefesim kesildi. "A Arsel!"
"Kimle konuştuğunun bilincinde misin sen!" diyerek hırladı ellerini omzumdan çekerek. Kaşları çatılmış, çenesi gerilmişti. Gözleri öylesine soğuk bakıyordu ki yüreğim üşüdü. "Beni tanımadın mı?" diye sordum çekimser bir ifadeyle. Başını yana atıp buz gibi ifadesiz mavilikleri yüzümde gezindi. "Kimsin?" diye sordu katı ve ürkütücü bir sesle. Beni tanımıyordu. Lanet olası Alec yüzünden beni unutmuştu!
"Be ben hizmetçiniz EHİDNA." dedim ismimin üzerini vurgulayarak bu ismi bana o vermişti. Sonra içimden bir ses karşı çıktı onu sana Arsel değil Typhon vermişti ahmak!
Çatık kaşlarla beni süzdükten sonra kaşlarından birini havaya kaldırdı. "Laura!" koridordan geçmekte olan bir kadın anında durup saygıyla reverans yaptıktan sonra bakışlarını yere kilitledi.
"Hizmetimdeki yardımcılarım yeterince çok neden bir başkasını daha görevlendirdin üstelik benden izinsiz!" diyerek gürleyince kadın olduğu yerde hıçkırdı. Sesi öylesine ürkütücü ve hissizdi ki. Ben bile ürkmüştüm. "Efendim ben herhangi birini görevlendirmedim." diye geveledi kadın ağzının içinde. Cevabın ardından hissiz mavilikleri tekrar beni buldu. Öylesine öfke doluydu ki boğazıma sarılıp beni öldüreceğini düşünerek sırtımdaki duvara doğru iyice sindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampirgeschichtenKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...