20

292 32 6
                                    

Arsel

Kulağıma gelen boğuşma sesleri hızımı arttırmama sebep olmuştu. Henüz tapınağın dışında olsamda kokularından ayırt edebildiğim kadarıyla ikiz kuzenlerimiz Tera ve Vera burda olmalıydı. Henna! Diyerek irkildim kendimi Valisia'nın odasının önünde bulduğumda. Ona birinin dokunması ölüm fermanını imzalaması demekti. Bu kuzenimde olsa umrumda değildi. Etraftaki vampirler mesalesef bir kademaya saldıramayacakları için çaresiz gözlerle olup biteni izlerken beni görünce gözleri parladı.

Tek tekmede parçaladığım kapının arkasında duvara fırlayan Vera aynı atik manevrayla ayağa dikilirken doğruca ilerleyip Henna'yı çekip Valisia'ya doğru savurdum. Gözlerim kararıyor kendimi kontrol etmekte güçlük çekiyor olsamda dönüşmedim. Onu daha fazla ürkütmek istemiyordum. Tera'yı omzundan tutup yere fırlattığım sırada Vera var gücüyle dişlerini sırtıma geçiriyor ve canımı yakmaya çalışıyordu.

Öfkeden çenem seyirmeye başlamıştı. Nefretle haykırıp Tera'yı ellerimin arasına alıp sıkıştırdım. Tüm kemikleri çıtırdıyor, kaburgaları kağıt gibi bükülüyordu. Tek elime alabilecek kadar küçültmüş gibi hissettim onu. Kolumun altına aldıktan sonra hissizleşen bileğimle Vera'yı yakalayıp kendime doğru çektim. Sendeleyerek yere yıkıldığını farkedince üstüne çıkıp yumruklayabileceğim kadar yumrukladım suratını. Nerdeyse kan yüzünden suratı görünmez olanada kadar da vazgeçmemiştim. Cılız bir ses çalınıyordu kulağıma.

"Ye ye yeter, bırak. Pes ediyorum." Nefretle gülümseyip üstünden kalktığımda Valisia'nın odası kanla yıkanmış ve birde savaş görmüş gibi darmadağındı. Tekrar ikilinin üzerinde gezindirdim bakışlarımı. Vera kalkıp toparlanmış üstünü silkeledikten sonra zeminle birleşmiş olan Tera'yı kaldırmaya çalışıyordu. İçimdeki öfke ateşi hala kaynıyor olsada sakinleşmeye çalışarak yutkunup Henna'ya çevirdim bakışlarımı.

Üzeri nerdeyse çıplaktı. Tüm bakışlar onun üzerindeyken kimbilir ne kadar utanıyordu. Hızlı bir hareketle üzerimdeki siyah kazağı çıkarıp üzerine geçirdikten sonra kolumun altına alıp ordan uzaklaştırdım. Bedeni durmadan kasılıyordu. En yakın yer odam olduğundan hızlıca içeri çekip kapıyı kapattım. Göz bebeklerimi büyüterek ışık olmasada onu gördüm. Küçülebileceği kadar küçülerek minicik bir pozisyon almış yatağın üstüne oturmuştu. Ayaklarını karın boşluğuna çekmiş sessizce titremesine devam ettiğini farkedince bir meşaleyi tutuşturup odayı bir nebze onun görüşüne uygun hale getirip yanına oturdum.

Hıçkırarak boynuma sarılıp başını göğsüme gömdü. Tanrım! Titremesine bakılırsa ölesiye korkmuş olmalıydı. Saçlarını elimle okşayıp nefis kokusuyla doldurdum ciğerimi. "Korkma Henna, ben yanındayım." diyerek fısıldadım. Onu yanımda tutarak bencillik yapıyor olabileceğim düşüncesi ilk defa zihnimden geçerek yüreğime saplandı.  Hayır! Diyerek tısladım kendi zihnime muhalefet olarak. Zamanı değildi, hiç zamanı değildi. Onu böylesine geç bulmuşken ondan nasıl vazgeçerdim.

Daha sıkı sarılıp başını boynuma koydum. Ne kadar süre geçtiğini kestiremeyeceğim kadar bu pozisyonda beklediğimden uyanık mı yoksa uyuyor mu anlayamıyordum. Henna! Dedim usulca bir sesle. Yanıt alamadığıma bakacak olursak uyumuş olmalıydı ancak burası onun için fazla soğuktu. Kendimden biraz uzaklaştırıp yüzüne baktım. Elimle suratına dağılmış saç tutamlarını çektikten sonra çatılmış kaşlarının altındaki o hayran olduğum masumiyetine baktım.

Ona kimse zarar veremezdi. Ben bile vermiş olsam cezamı kesmek için gözümü bile kırpmazdım. Rüyası zarar verse tüm geceleri söküp alırdım göğün koynundan. Hayır, hayır! Dünya üzerindeki hiç bir varlık ona zarar vermeye cesaret edemezdi. O benimdi, benim kadınımdı. Küçük kadınım. Biraz daha göğsüme bastırıp ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Ortalık sakin görünüyordu. Henna'yı büyük bir titizlikle odasına taşıdıktan sonra aşağı inip Valisia ve ikizleri buldum.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin