Henna
Göz açıp kapayana kadar geldiğimiz yere şaşkınlıkla baktım. Geliş rotamız düşünülürse burası bizim eve yakın bir yerdi. Yüksek katlı iki binanın arasına sıkışmış yer altı çarşılarına inilen merdivenleri andıran basamaklardan inmeye başladığımızda "Arsel" diyerek cırladım. "Burası evimize çok yakın, beni kurtardığın için minnettarım ama eve dönmeliyim."
Elimi sıkıca tutan adamın hareketlerinde herhangi bir değişim olmamıştı. Cevap vermeye bile tenezül etmeyerek kalan basamaklarıda indiğimizde bugün yabancının beni getirdiği yer olduğunu farkedince çığlıklar atmaya başladım. Bedenim yine titremeye başlamıştı ve ben korkuyla inleyen taş duvarları çığlığımla süslüyordum. Gözlerimden dışarı hücum eden gözyaşlarım görüşümü zorlaştırmıştı ve Arsel'in sürekli çekiştirmesi yüzünden sendeleyerek tozlu taş merdivenin basamaklarıyla buluştu yüzüm. Canım acıyordu, korkmuştum ve üşüyordum. Eve geç kalmam ve bilmediğim heriflerin saldırısına uğrayıp geçirdiğim tuhaf günde cabasıydı.
Yanıma diz çöken adam kusursuz,yumuşacık ve bir o kadarda soğuk parmaklarını yüzümde gezindirdikten sonra ayağa kalkıp beni peşinden sürüklemeye devam etti. "Birşeyin yok. Kes çenenide yürü!"
Merdivenlerden bir kaç kat daha aşağıya indiğimizde soğukluk on kat artmıştı. Dişlerim birbirine çarpıyor, yarı çıplak bedenim soğuktan büzüşmüş ısınmak için tir tir titriyordu. Büyükçe ağır metal bir kapıyı ittirip başka bir bölmeye geçtik. Yine o bol meşaleli taş koridora geldiğimizi anladığımda gözyaşlarım hıçkırıklarıma karışıyordu.
Elimi çekiştirmekte olan iri cüsseli adam birden durunca kendimi kontrol etmeyerek ona çarpıp durdum. Gözlerinden alevler fışkırıyordu. Beni kurtarmıştı ama yinede ondan çok korkuyordum. Duvar kadar düz çıkan pürüzsüz sesine biraz merhamet katmaya çalışarak yüzüme baktı. "Sana zarar vermeyeceğim ağlamayı kes, şu an hayatını kurtarıyorum."
Ona inanmaktan başka çarem yoktu. Cılız bedenim ona karşı koyamayacak kadar güçsüzdü çünkü. Taş koridorun henüz sonuna gelmemiştik ki ağır bir gıcırtıyla açılan metal kapıdan bir kadın silüeti belirmişti. Heyecanla bana bakarken heybetli Arsel kapıdan girip içerdeki gösterişli tekli koltuğa yayılmıştı çoktan.
Kızıl bukleli saçları omuzlarına dökülmüş ve kusursuz görünüme sahip genç kadın hayretle bana baktıktan sonra erkeğe yönelmişti. "Muazzam Arsel. Ben.. İnanamıyorum."
Erkek bunun farkındaymış gibi başını sallarken bana iltifat mı ediyorlardı yoksa başka birşeyden mi söz ediyorlardı anlamamıştım. "Bu gece benim odamda kalacak. Aşağılık Varyan'ın tekrar tapınağa sızma durumuna karşılık ona göz kulak olmalıyım."
"Peki ne yapmayı düşünüyorsun Arsel? Bu kız.. Bu kız özel"
Ahh yine gururum okşanmıştı. Özel olduğumu düşünmeleri fikrini sevmiştim. Arsel'e baktım tekrar. Noren'den bile daha çekici ve yakışıklıydı. Hatta Noren yanından bile geçemezdi. O bu dünyanın en etkileyici erkeği olmalıydı.
Neden sonra kendi düşüncelerimi bölen erkeksi sesini farkedebildim Arsel'in. Tam olarak anlamasamda Kral'a danışacağını söylemişti.
Ardından odadan çıkarken yine pek nazik olmayan bir sürükleme şekliyle kalan yolu ilerlemeye devam ettik. Başka bir odanın kapısının önünde çırılçıplak bir kadın bekliyordu. Bizim geldiğimizi görünce Arsel'e attığı şehvet dolu bakışı ben bile görmezden gelememiştim. Belli ki erkeği bekliyordu. Kıvrılan beline düşen ipeksi düz siyah saçlarının bir kısmı omuzlarından dökülerek dik göğüslerinin üzerini örtmüşü. Öylesine güzel bir kadındı ki parlak ışıltılı pembe teni titrek meşalenin altından bile davetkar görünüyordu.
Dudaklarımı büzerek yere kilitlediğim bakışlarımın, kontrolünü gizemli kurtarıcıma verdiğim hızda akıp gitmesine izin verdim. Nihayet bir odanın önünde durduğumuzda başımı bir aralık kaldırıp Arsel'le göz göze geldim. Titriyordum ama bu kez korkudan değildi. Nasıl olduğunu anlamasamda korku hissim geçmişti. Bu düpedüz ondan etkilendiğim için oluyordu ve şu an platonik aşık olmanın hiç zamanı değildi. Etrafında böylesine güzel kadınlar varken beni sevmek değil yanımdan bile geçmezdi bu adam.
"İsmin ne!" dedi gürleyerek çıkan bir sesle.
Aynı tondan çıkmasını umduğum bir sesle "Henna." dedim ama düşündüğümün aksine fısıltı gibi çıkmıştı sesim. "Pekala Henna." dedi elinde tuttuğu soğuk metal anahtarı bana uzatırken. "İçeri gir ve kapıyı kilitle, kimseyede açma."
Başımla onu onayladıktan sonra, yanımdan ayrılıp yürüyerek çıplak kadının beklediği yere yönelip ona ulaştı, kadının belinden kavrayarak içeri çekmişti, bense hala kapının önünde beklemeye devam ediyordum. Birden tekrar kapıdan sarkan başı bana tekrar emir verdi. "Sana içeri gir ve uyu dedim!"
Tok sesi taş duvarlarda yankılanırken hemen içeri geçip kapıyı kilitledim. Kısa bir iç çekip devasa odada gezindi bakışlarım. Keşke yanımda uyusaydı. Ama o kadının yanından sabaha kadar ayrılabileceğini sanmıyordum. Sönmeye yüz tutmuş cılız meşalenin aydınlattığı odada homurdandım. "Şapşal ne söylediğinin farkında mısın sen!"
Yan tarafta duran yatak nerdeyse benden dört kişiye yetecek büyüklükteydi. Üzerine geçip oturduğumda inanılmaz yumuşaklıkta olduğunu farkettim. Hatta benim yatağımdan bile yumuşaktı. Bir ahşap işlemeli çalışma masası, boydan boya duvarları kaplayan cilt cilt kitapların olduğu kitaplıklarla doluydu odanın geri kalanı.
Önceki gelişimi hatırlayarak ürperdim ve aynı zamanda kendimden utanmıştım. Meşale son bir kez daha titredikten sonra sönüp oda zifiri karanlığa gark olduğunda korkudan ölebileceğimi düşündüm. Ahh Tanrım karanlık beni korkudan öldürebilirdi.
Bu sırada dönen anahtar yuvasından çıkan çıt sesiyle kapı açılmış ve içeri koridordan gelen boğuk ışık dolmuştu. "Arsel!" diyerek coşkuyla yatağımdan fırladım, onu gördüğüme sevinmiştim. "Kes çenenide uyu." dedi sinir bozucu bir ses tonuyla. Bir eliyle gömleğinin düğmelerini açarken diğeriyle kapıyı kapatmıştı. Tekrar karanlığa gark olan odada kayarak yere düşen kıyafetlerin hışırtısı duyulduğunda istemsiz ter basmıştı beni. Belli belirsiz bir sesle "uykum yok." deyince iri cüssesiyle kendini yatağa bıraktı ve yarısını doldurduğuna görmesemde emindim. "Kalk o zaman yataktan." dedi emir veren bir sesle.
Bu kadar soğuk ve kötü olmak zorunda mıydı sanki! Oysa yüzü ve kusursuz teni ne kadar güzeldi. Bu davranışlar kesinlikle ona yakışmıyordu. "Budala!" diyerek söylendim kendim bile duyamayacağım bir tınıda. Ama o bunu duymuş olacak ki tekrar gürledi sesi taş odada. "Kes şunu, uyumaya çalışıyorum!"
Çatık kaşlarımın altından karanlıkta göremediğim yüzüne buğulu bir bakış attım. Böyle davranması canımı acıtıyordu. Sesimi kısma gereği duymadan bağırarak homurdandım "Banyo yapmak istiyorum ben!"
"Yarın." dedi uzatmayan ses tonu. Ve artık oda tamamiyle sessizliğe gömülmüştü. Uzunca bir süre yatağın kenarında ayakta bekledim. Ama artık epey uykum gelmişti ve ayakta durmak bedenimi yormuştu. Yavaşça, oturduğum yatağın kenarından Arsel'in yanına sokularak uzandım. Üzerimi onun üstünden çekiştirdiğim örtüyle örterken oda buz gibi olmasına rağmen yine ateş basmıştı beni. Ardından buz kesmiş elleri belimi kavrayan adam sertçe beni yarı çıplak bedenine yaslayıp, büyük elleriyle sırtımı kavradı. Hareket alanımı kısıtlamıştı ve bedeninin soğukluğu tenime tatlı bir ürperti yayıyordu. Neden böyle birşey yapmıştı ki sanki!
Sonra belli belirsiz bir ses fısıldadı kulağıma, dünyanın en tatlı tınısıydı sanki. Öyle pürüzsüz öyle güzeldi ki ne dediği konusunda düşünmemiştim bile. "İnsanlar kötü Henna.. Çok kötü. Kademalarda öyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampireKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...