25

258 24 7
                                    

Henna

Annemle konuşmamız düşündüğümün aksine ılımlı geçsede bana kırılmıştı, sesindeki hüzünlü tondan bunu anlayabiliyordum. Otuzu aşkın sayıda aramış olmasına rağmen telefonuna cevap verilmese her insan kırılırdı sanırım. 20. Yaşım oldukça sürprizli gelmeyi başarmıştı ah ne güzel.

Sarsak adımlarla uzun holde ilerleyip kendimi dışarı atacak beyaz mermerler basamaklara yönendim. Biraz orman havası almak oldukça iyi gelecekti.  Dışarı çıktığımda üç katlı beyaz ve sarı renkteki ihtişamlı saray tüm güzelliğini gözler önüne seriyordu. Vampirler gösterişi seviyordu pek tabii. Yavaş adımlarla ilerleyip kendimi yağmurun nemlendirdiği ve sularıyla yumuşattığı küçük patika yola atıp biraz yürüdüm.

Meşe ve gülgen ağaçlarının çoğunlukta olduğu dev koruluk insanı içine çekiyor ve bir huzur hüzmesiyle sarıyordu. Nitekim bir süre dar patikada ilerledikten sonra fazla uzaklaştığımı hissederek irkildim. Geri dönme vaktim gelmiş çatmıştı. Yavaşça gerisingeriye döndüğümde ormanın derinliklerinden hızla yaklaşan bir karartının varlığını farkederek irkildim. Orman tabanındaki kuru dallar kulakları tırmalarcasına çıtırdıyor, yeşil dallar savrularak hışırdıyordu.

Kalbim gümbürdeyerek göğsüme amansız tekmelerini savurmaya başlamışken hızla ordan uzaklaşma işine koyuldum. Lanet! Neden hala bacaklarım bir vampirinki kadar hızlı değildi. Başım gerileri kontrol ederek ilerlerken sertçe çarptığım birşey nedeniyle sendeledim ve düşmek üzereyken güçlü kollar belimi kavrayıp düşmemi engelledi. Kahrolası nefesimi başka bir yerimden alıyordum sanki.

"Seni küçük iblis!" Karşımda Arsel'i gördüğümde kendimi daha fazla sıkmayı bırakıp kollarına gömüldüm. "Henna Tanrı aşkına çıldırdın mı?" diye sordu başını hafif yana atıp. Cevap vermesemde omuz silktim ve ansızın akmaya başlayan burnumu çekip koluna koydum tekrar başımı. "Biraz hava almak istemiştim Arsel, bana birşeyler oluyor." gürültülü bir biçimde yutkundum. "Eroinmanlar gibi hissediyorum kendimi."

"Tek başına dışarı çıkmamalısın Henna, bu senin için tehlikeli bir durum. İki dakika sabretmesini becerebilseydin birlikte çıkabilirdik." anladım anlamında başımı sallayıp alt dudağımı dişledim. Başım ister istemez arkaya dönmüş ve gerileri kontrol etme işine girişmişti. "Seni birşey mi korkuttu?" diye sordu Arsel başımı tekrar kendine çevirip gözlerime bakarken. "Bilmiyorum, birşey gördüğümü sandım galiba." diyerek itiraf ettim.

Gözlerini bir süre ormanda gezindirsede pek tatmin olamamış gibi çevredeki muhafızları el işaretiyle ormana yönlendirdi. "Etrafı kolaçan edin." dev cüsseli muhafızlar koşarak ağaçların arasında kaybolurken derin bir soluk alıp bana baktı göz ucuyla. Hala koluna yapışmış bekliyordum. "Sümüğünü kolumamı siliyorsun?" diye sordu hınzırca sırıtırıp. Yüzümü buruşturup kolundan kendimi kurtarmaya çalıştım ancak daha sıkı sarılıp beni kendine yapıştırdı. Derin bir iç geçirip dudaklarını ıslattı.

Gergin miydi yoksa bu benim kuruntum muydu bilemedim. "Sorun ne?" diye sordum çatık kaşlarımın altından. "Aeron ne için gelmiş, soylulara birşey mi olmuş?"

Ustaca bir gülümseyişle öfkesini gizleyip bana baktı. Ellerini bir süre dudaklarımın üzerinde gezindirdikten sonra küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. "Benim sevimli iblisimin canını sıkmasına gerek yok. Sorunlar oluşur ve sonra yok edilir."

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin