38

228 21 11
                                    

Sabah vakti geldiğinde göz doldurucu bir ihtişama sahip ordulara baktım dikkatle. Şehrin meydanına sıralanmışlardı. Kaslı, güçlü ve çevik savaşçıların sırtlarında uzun kılıçlarının kabzası parıldıyordu ve ayak uçlarına bıraktıkları kalın metal işlemeli kalkanları vardı. Arsel motive edici bir konuşma yaparken gözüm arkalara takıldı. İnsanlar arkalara sıralanmışlardı. İçlerinden birisi tanıdık gelince daha dikkatli baktım bu adam geçen Valisia'nın yanında gördüğüm gençten başkası değildi. Tuhaf hissediyordum doğrusu.

Bakışlarım Arsel'e kaydığında bakışlarındaki sertliği ve otoriteyi farketmemek imkansızdı. Arten gece yarısı zindana atılmıştı ve savaştan dönüldüğünde bir yargılama yapılacağı söyleniyordu. Üzerindeki metal zırh parlarken ellerini ileri doğru kaldırdı ve sertçe göğsüne vurdu. Kalabalıklar artık coşuyor vahşet isteminde bulunuyordu. Sağır olmuş bir edayla yüreğimin gümbürtüsüne kulak verdim.

Derken ensemde sert bir el hissedince otomatik olarak arkama döndüm. Aeron yüzünü ekşitmiş bana bakıyordu. Elindeki matarayı bana uzattıktan sonra üzerimdeki kıyafetime göz gezdirip sırıttı ve başını olumsuz anlamda salladı. Ben alık alık ona bakarken elindeki matarayı salladı. "İç şunu beslen melez. Üstünede savaşa uygun birşeyler giy, elbiseyle ata binemezsin. Bir günlük yolumuz var ona göre."

Kan içmeyeli kaç yıl olmuştu saymamıştım bile. İçmekte emin olmamakla beraber gücümü toplamam gerektiği konusunda haklıydı. Mataranın kapağını çevirip açtıktan sonra ağzıma dayadım ve soğuk olmasına rağmen kanın boğazımdan aşağı süzülmesine izin verdim. Bu tadı ve kokuyu özlemiştim. Damarlarımda gezinen güçle kıpırdandım ve ağzımın kenarındaki damlacıkları elimle uzaklaştırdım.

Kıyafet konusunda yapabileceğim birşey yoktu. Kraliçe bize doğru yaklaştığında Arsel beklentiyle ona baksada kadın bana yaklaşıp ellerimden tuttu. "Dikkat et Ehidna." dedi fısıltıyla. "Sağ salim geri dönmeni istiyorum. Bir savaş için fazla narin ve kırılgansın. Savaşsa vahşidir, acıma duygusunu köreltir."

"Merak etmeyin kraliçem." dedim önünde eğilerek. "Tek parça halinde dönmeye çalışacağım." kraliçe memnuniyet ve endişe arası birşekilde gülümseyip omzumu sıvazladıktan sonra delici bakışlarla bana bakan Arsel'e yaklaşıp güçlü koluna dokundu. Söylediklerini gözardı ederek yola çıkma vaktini beklemeye koyuldum.

*

Yola çıktığımızda sabah güneşinin ferah aydınlığı her yerin üzerine çökmüştü. Önlerde seyreden Kral ve komutanları melezler takip ediyordu. Bense arkalarda insan saflarında ilerlemek zorunda bırakılmıştım. At üstünde yol gitmek oldukça zordu ancak ilk deneyimim olmasına rağmen oldukça başarılı sayılabilirdim. Yinede düşmekten korktuğumdan belim iki büklüm elimdeki ipleri sıkı sıkı tutuyordum.

Saatlerce at üstünde olmak bizim için olduğu kadar atlar içinde yorucu olacak ki beş saatlik uzun bir yolculuğun ardından nihayet mola verdiğimizde tutulmuş bacaklarımı zar zor hareket ettirip ağırlığımı yana vererek aşağı atladım. Sendeleyerek popo üstü yere çakılacağım sırada belimi kavrayan kaslı bir ele tutundum. "Burda olmamalıydın melek yüz." diye gülümseyen komutanı tanımam zor olmamıştı açıkcası. Teşekkür ettikten sonra belimdeki elinden kurtulup sırtımı dikleştirdikten sonra atımın eyerini küçük bir ağaç dalına sabitledim ve kendimide geniş bir gölgeye bıraktım.

Belindeki deri kılıflı ve işlemeli matarasını çıkarıp dudaklarına bastırıp içtikten sonra bana uzattı. Minnetle gülümseyerek matarayı tuttum ve bir dikişte bitirdim. Güce ihtiyacım vardı, Typhon'un okyanuslarında tekrar kaybolmak için, sıcacık şefkatini hissedebilmek için hayatta kalmalıydım.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin