36

256 19 11
                                    

Henna

Bir savaş patlak vermek üzereyken Arsel'in beni hatırlama imkanının nedense sıfırın bile altında bir ihtimal olduğunu düşünmeye başlamıştım. Arsel diyorum çünkü o Typhon değildi. O bensiz yıllarda yaşayan zalim, yüzü gülmeyen, ürkütücü otoritesini insanlar üzerinde hiç çekinmeden kullanan Kral Arsel'di. Derin bir iç çektim yemek odasından çıkıp merdivenlere yönelirken. Gece karanlığı erkenden çökmüştü buralara. Yüreğimse gündüzü olmayan sonsuz karanlığına gömüleli yüzyıllar olmuş gibiydi.

Dışarı ulaştığımda etrafın ne kadarda farklı göründüğünü farkettim. Eskiden gür ormanlıklarla çevrili olsada şu an tek katlı minik barakalarla çevriliydi. Ve önünde kocaman bir göl boylu boyunca uzanmıştı. Bunu görünce nedendir bilinmez gülümsedim. Uzaklardan köpek havlamaları çocukların şen kahkalarına karışıyordu.

Önümden bir kaç atlı dört nala geçtiğinde afallayarak kendimi geriye doğru atmak zorunda kaldım. Sanki etkisiz bir rol verilen oyuncuydum yabancı bir filmin içine izinsizce sürüklenen. Omuzlarım bitkince aşağı düştü. Bir süre başı boş adımlarla küçük barakaların olduğu sokaklarda yürüdüm. Yanımdan bir kadın ve bir erkek gülüşerek geçtiklerinde ağzım açık kalmıştı. Kadın Valisia'ydı. Yanındaysa oldukça genç görünen köylü olduğunu düşündüğüm bir delikanlı vardı. Öylesine doğal öylesine içten görünüyorlardı ki. Valisia aşk dolu bakışlarla adama bakıyor gülümsüyordu. Dolu dolu gözlerle karanlıkta kaybolana kadar onları izledim.

Fener ve meşalelerle aydınlatılan küçük barakaları ardımda bıraktığımda saman balyaları yığınlarının olduğu dar bir patikaya düştü yolum. Bir sürede burda yürüdüm. Yürümek iyi gelmişti. Beynime oksijen gidince sanırım kendimi daha iyi hissettim. Dönmek üzereyken fısıltılar duyunca irkildim. Dinlememem gerekiyordu biliyorum fakat merak bu dünyada insanın en temel iç güdüsel eğilimlerinden biriydi. Bende bu iç güdüyle saman balyalarının arasına iyice sinip fısıldaşanları görmeye çalıştım.

Sırtı dönük bir adam vardı karşısındaysa siyah ve gür saçları nerdeyse yerlere kadar uzanan etine dolgun bir kadın. Ses öylesine tanıdıktı ki biraz daha dinleyince bunun Arten olduğunu anlayıp yüzüm tiksintiyle kasıldı. "Bana güven sevgilim." dedi Arten kadını kendine iyice yaslayıp kalçalarını kavrayarak. "Dediğimi yapsan yeterli Katana. Ben Kraliyetin büyük bir bölümünü oluşturan kuzey kanadının savaşa katılmasını geciktireceğim. Zaten Arsel onların varlığına çok güveniyor. Ordunun kuzey kanadı savaşçılara katılmazsa elinde bir avuç kadema üç beş eğitimsiz melez ve çerezlik bir kaç yüz insan kalacak. Sizde onları çıtır çıtır yiyeceksiniz."

Kadın kıkırdayınca oda güldü ve eliyle kadının saçlarını geriye doğru attı. "Arsel savaşı kaybedecek. Hatta fırsatını bulursan kellesini gövdesinden ayır sevgilim. Böylece babam yetkileri ondan aldığında küçük kardeşim Varyan yerine bana verecektir. Bende başa geçtiğimde cadılarla olan savaşı sonlandıracağım ve birlikte sonsuza dek barış içinde yaşamalarını sağlayacağız."

Kadın ellerini Arten'in beline atıp usul usul salındı. Saçlarını savurup dudaklarını ıslattıktan sonra cilveli bir sesle düşüncelerini ve kaygılarını dile getirdi ancak Arten'e itimat ettiği her halinden belliydi. "Peki ya ordunun kuzey kanadını geciktirmeyi başaramazsan ve onlarda savaşa katılırsa.. İşimiz biter Arten, henüz bir orduyla başa çıkabilecek kadar güçlü değiliz. Kardeşlerimin katledilmesini istemiyorum."

"Öyle birşey olmayacak sevgilim bana güven." dedi Arten kadının boynunu tutup dudaklarına bastırdığında elimle ağzımı kapatıp ordan uzaklaştım. Arten! Lanet olası pislik, tüm hayatı boyunca kendi halkına büyük bir ihanet içindeydi! Öylesine hızlı koşuyordum ki kemiklerim sızlamıştı. Şişen dalağımın acısıyla bir süre durup nefeslendim.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin