Henna
Gözkapaklarım ağırca aralanırken Arsel'in kendine has kokusunu doldurdum ciğerlerime. Küçük penceremden görebildiğim kadarıyla henüz güneş doğmamıştı ve o hala benim yanımda yatıyordu. Porselenden yapılma gibi görünen kusursuz yüzüne elimi koyup okşadım. Tepkisizdi, gerçekten uyuyordu sanırım.
Gözlerinin etrafını sarmalayan simsiyah ok gibi görünen kirpiklerine ilk defa bu kadar yakından baktığımı farkettim, büyüleyiciydi. Yüzünde gülümseme ve ciddiyet arasındaki ifade öylesine hoş görünüyordu ki. İkizleri anımsayınca yüreğime oturan korkunun ağırlığıyla titredim. Biz farklıydık, belkide ilk kez bu ayrımı tam anlamıyla hissedebilmiştim. Onlara oranla fazla güçsüz ve kırılgandım. Yan bir şekilde yatan Arsel'in yüzünden elimi çekip uzun ve kemikli elinin üzerine koydum.
Sanki bir insanın olabileceği en mükemmel formdaydı, ses tonundan, kendine has kokusuna ve yanındayken hissettiğim güven duygusuna kadar herşey yalnızca ona özel gibiydi. Derin bir nefes aldıktan sonra ellerimi dahada sıkı kavrayarak sırt üstü yatıp beni kendine doğru çekti. Göğsüne başımı koyduğumda saçlarıma kondurduğu öpücükle kalbim rayından çıkmış bir tren gibi atabileceği en yüksek seviyeden atıyor, göğsüme amansız tekmelerini indiriyordu.
"Kalbine sahip çıkmayı öğrenemedin öyle değil mi?" diyerek mırıldandı uykudan yeni uyananlara has boğuk sesiyle. "Hayır." dedim fısıltılı bir sesle. Yüzümün yanmasına bakılırsa oda bana karşı tüm silahlarını konuşlanarak kızarmaya başlamıştı çoktan. "Öyleyse onada sahip çıkmak gerekecek." dedi ondan alışkın olmadığım sevecen bir ses tonuyla.
"Bugün seni bir yere götüreceğim Henna, kahvaltını yapıp hazırlandıktan sonra tapınaktan çıkarız." diye ekledi sesi daha ciddi çıkıyordu.
"Nereye?" diyerek mırıldansamda sorum cevapsız kalmıştı. Ayağa kalktığında üzeri çıplaktı, onun kazağıyla uyuyakaldığımı anlayınca kendimi tuhaf hissetmekten alıkoyamadım. Tatlı bir ürperti yayıldı bedenime. Kapıya doğru yöneldiğinde kendini belli eden sırt kasları bedensel gücünü ortaya koyuyordu. Hayran kalmış bakışlarla odadan çıkışını izledim. Tekrar başımı yastığa koyduğumda ansızın başını kapıdan uzatıp gürledi. "Seni küçük tembel, koca kıçını kaldırda hazırlan hemen."
Sinsi bir gülümsemeyle başımı kaldırıp kavradığım yastığı yüzüne fırlattım. Beklemediği bu tepkimle afallamıştı. Şaşkınlığını üzerinden atınca bir çırpıda içeri sızıp üzerimde belirdi. "Seni hınzır seni." diyerek söylendiğini duyunca kıkırdamama engel olamamıştım ve gerilen yanaklarına bakılacak olursa oda gülümsüyordu. Kocaman aydınlık bir tebessüm tüm çehresini esir almış ve tapılası bir karizmatikliğe bürünmüştü.
Ellerimi iki yanıma kilitledikten sonra yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Serin nefesi suratımı yalayıp geçerken gözlerine baktım. Pırıl pırıl berrak bir gökyüzünü anımsatan bir çift maviliğe. Tanrım! Onu bu kadar özene bezene yaratmışken, bizim üretim hatası gibi olmamız adaletsizliğin daniskası olmalıydı.
"Çok şanslısın Henna." diye mırıldandı mümkünmüş gibi suratını biraz daha yaklaştırarak. "Hayran olduğun adamla uyuyup uyanıyorsun, bu gerçekten büyük bir şans." burunlarımız birbirine temas edince içimde bir yerlerin ürpererek ayaklandıklarını ve zihnime karşı isyan bayraklarını çektiğini hissettim. Titrememe engel olamıyordum ve midemde sanki bunca yıldır ipekten kozalarda uyuyan tırtıllar birbir kozalarından sıyrılarak kelebeklere dönüşmüş etrafta fink atıyorlardı. Açlıktan olacağını farzederek geçiştirdikten sonra burnumla etrafı kokluyormuş gibi yapıp gözlerine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTANT PRENS #wattys2017
VampirKapak Tasarımı: nursu_cugalir Dünya, vampirlerin ataları olan Kademalar tarafından yönetilmektedir. Saf kan vampir prensler tahta geçmek için rekabet halindeyken Prens Arsel, zihin algıları tamamen kapalı insan Henna'yı farkeder ve içten içe aşık ol...