2

822 96 2
                                    

Henna

Çalan alarm kulaklarımı uğursuz bir melodi gibi doldururken homurdanarak uzandığım kurmalı saate dokunup zili susturmayı başarmıştım. Yumuşacık yorganım üzerime yapışıp gitmemem için yalvaran bir enerji sinyali göndersede beynime, kalkıp paytak adımlarla banyoya doğru yöneldim.

Kuzey Menia eyaletinden Seyrax şehrine geleli bir kaç hafta olmuştu ve annemi, kendi şehrimi deli gibi özlüyordum. Annem ve babam ben çok küçükken ayrılmıştı ve liseyi bitirene kadar annemden, bulunduğum eyaletten hiç ayrılmamıştım. Üniversiteyi kazanınca mecburen babamın yanına yerleşmiş ve eve beş dakikalık mesafedeki okula başlayalı bir hafta olmasına rağmen tam olarak adapte olamamıştım.

Kısa bir duş aldıktan sonra kuruttuğum saçlarımı şekle sokmam dakikalar almıştı. Üzerime geçirdiğim uygun kıyafetleri boy aynasından bakıp onayladıktan sonra sonbahara yakışır pastel tonlarda yaptığım makyajımı taçlandıran bordo bir ruj sürdüm. Sıktığım parfümümün etrafa saçtığı taze çiçek kokularıyla biraz daha motive olmuş bir şekilde aşağıya indim.

Bulunduğumuz evin pek mütevazı olduğu söylenemezdi. Üç katlı koca evde kaç oda ve kaç banyo var sayamamıştım bile. Aşağıya doğru uzanan ahşap süslü trabzanlı merdivenin bitiminde Tanrıça Shita heykeli duruyordu. Diz kapağına kadar olan heykelin bedenine göre oldukça iri gögüsleri nerdeyse göbek çukuruna kadar yaklaşmış ve saçlarında kuş yuvasını andıran komik bir taç bulunuyordu. Öylesine çirkin bir kadın figürüydü ki Shita Tanrıça olmasa kesinlikle ucube olurdu.

Başımla uyduruk bir selam verdiğim sırada yemek odasından başını uzatan babamın bakışları gözlerime temas edince yerlere kadar eğilip Shita'ya büyük bir saygı gösterisi yapmak zorunda kaldım. Babama kaçamak bir bakış atıp günaydın babacığım dedikten sonra kahvaltı tabağıma bir parça peynir, birkaç dilim salatalık, domates ve bir parça da omletten koyup hızlıca ağzıma atıp çiğnedim. Herşeyi karıştırıp yeme alışkanlığım çocukluktan kalmaydı ve hala yenebilmiş değildim. Boğazıma tam anlamıyla çakılan lokmalar geçip gitsin diye meyve suyundan koca bir yudum alıp şapırdatarak içtim.

Babam gülümseyerek bana bakıyordu. "Tıpkı annen gibisin." yüzüne yayılan koca tebessüm ifadesine bakarak bende güldüm "geç kalmak üzereyim" derken ağzımdan bir kaç parça etrafa saçılmıştı. Nihayet atıştırmam sona erince peçeteyle, yediğim ve varlığından eser kalmamış ruj kalıntılarını silip bej rengindeki vestiyerin yanındaki süs aynasından tekrar sürdüğüm rujumu kontrol ettim. Tam Çıkacaktım ki babamı öpmediğimi farkederek koşup yanağına kocaman sulu ve bordo izli bir öpücük bırakıp evden ayrıldım.

Kalabalıktan pek hoşlandığım söylenemezdi. İnsanlar arasında kendimi savunmasız ve güçsüz hissederdim. Üzerime giydiğim eteğim sonbaharın nazlı esintisiyle dalgalanıyor olsada üzerine geçirdiğim ince hırka havalanıp benim açımdan hoş olmayan bir duruma davetiye çıkmasını önlüyordu. Hiç bir zaman dakik bir insan olamamamda bir haftadır başıma epeyce bela olmuştu ve bugün nihayet derse zamanında yetişebilecektim. Üniversitenin giriş kapısından geçip kendi fakültemin olduğu binaya koşar adım girerek üst kata tırmanmaya başladım.

Sertçe birine çarpınca omzum acımış ve acıyla inlemiştim. Elimdeki kitaplar yere düşerken şaşkınlıkla sağ omzumu ovdum. "Önüne baksana be budala!" çarptığım kıza afedersin diye söylensemde dinlemeden homurdanarak uzaklaşmıştı. Yerden etrafa saçılmış kitaplarımı toplarken bir aralık Noren'le göz göze geldik. Son sınıflardan ve okulun en popüler grubuyla takılıyordu.

Elbette tanışmıyorduk, dedikodulardan biliyordum onu. Bana ilgiyle bakan gözlerle "iyi misin?" diyerek sordu "ben Noren " başımla Noren'i onaylayıp uzattığı elini tuttum. "Bende Henna, memnun oldum."

Kalan son katıda birlikte tırmanırken bu akşam bir tanışma partisi olacağını ve gelmek isteyip istediğimi söylemişti. Düşünmem gerektiğini söyleyip telefon alışverişi yaptığım yakışıklı koridorun diğer tarafına doğru ilerlerken ardından baktım. Bu çocuk resmen beni aşardı.

Dersliğin kapısında arkadaş grubuyla laflayan Revan beni görünce onlardan uzaklaşarak yanıma geldi. O benim bu okuldaki ilk arkadaşımdı ve henüz başka bir arkadaş edindiğim söylenemezdi. Çenesiyle Noren'in gittiği yönü gösterdi. İmalı bir günaydın derken ona ek olarak neler oluyor diye sorduğunu anlayabiliyordum. Dersliğe girip arkalardan bir yere otururken "beni akşamki tanışma partisine davet etti." dedim "sende gidecek misin?"

Başını olumsuz anlamda sağa sola sallayan Revan nazik bir biçimde gitmeyeceğini, Noren'in ve çevresinin pek tekin olmadığını söylemişti. Bense onun kadar karamsar olmadığımdan Noren'in bu teklifini kesinlike değerlendirmeye alacaktım.

Daha şimdiden nefret ettiğim blok dersler bunaltıcı gelmeye başlamıştı. Öğretim görevlisinin hiç ara vermemeside buna ek olarak can sıkıcı bir durumdu. Göz kapaklarımla irademin savaştığı iki saatlik sürenin sonunda nihayet ders sona erdi ve rahat bir nefes aldım. Sıradaki ders yabancı dildi ve ben bu dersten sınava girerek muaf olmuştum. Bunun rahatlığıyla, eşyalarını toplayarak diğer dersliğe geçmeye hazırlanan Revan'la vedalaşıp fakülteden çıktım ve kafamda akşam ne giyeceğime dair planlar yapmaya koyuldum.

Beni eve götürecek yola sapmak için çift şeritli yolun karşısına geçmem gerekiyordu ve istemeyerekte olsa yorgunlukla üst geçidin basamaklarını tırmanıp ardından tek tek indim. Son basamağa geldiğimde bir çift parlak mavi göz karşılamıştı beni.

Kim olduğunu bilmediğim yabancı beni ilgiyle süzdükten sonra dahada yaklaşarak ellerini yüzümde gezindirdi. Elleri öyleysine soğuktu ki ürpermiştim. Kendimi çekmek istiyordum ancak bedenim zihnimin komutlarını yerine getirmiyor gibiydi. Korkuyordum. Çılgınca atan kalbim sık sık nefes almaya zorluyordu ve ben bu yabancıya pür dikkat bakabilmek dışında başka hiç birşey yapamıyordum.

Ellerimi tuttuğunda fırtına hızında başka bir yere varmıştık. Taş basamakları inerken irademle bedenim savaş halindeydi. "Lütfen dur." demek istiyordum ama mühürlenmiş dudaklarımdan soğugun etkisiyle çıkan buhardan başka bir kelime dökülmüyordu.

Soğuktan ve korkudan titreyen bedenim zavallı bilincimide bu yabancının peşi sıra sürükleyerek beni tuhaf dar bir koridordan tamamen karanlığa gark olmuş bir odaya getirmişti. Karanlıktan nefret ediyordum. Şu anki düştüğüm durumdan da öyle.

Bedenim kontrolden çıkmıştı. Sertçe beni kendine doğru çeken yabancıyla bedenlerimiz birleşmiş ve soğuk dudakları yüzümde gezinmeye başlamıştı. Tek bir hareketiyle yere cansızca düşen eteğimi, üzerimden sıyrılarak yere savrulan bluzüm izlerken yatak olduğunu anladığım bir yere oturmuş yabancının şehvetli dokunuşlarına karşılık verirken bulmuştum kendimi.

Bilincim değil sanki bilmediğim bir güç eşliğinde hormonlarımın kontrolüne geçmiş gibiydim. Yabancının soğuk, kusursuz teni bedenime değiyor ve soğukluğun aksine dokunduğu her hücremi yakıp kavuruyordu. Dudaklarımdan ayrılan öpüşleri boynuma doğru kaymış ardından göğüslerimle buluşmuşken artık yabancıya teslim olmuştum.

MUTANT PRENS #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin